Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
20°
Ara

'Barajların Babası' Süleyman Demirel...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
'Barajların Babası' Süleyman Demirel...

Türkiye siyasetinin en renkli, en tartışmalı, en sabırlı ve en dayanıklı figürlerinden biri olan Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015’te aramızdan ayrıldı. Bugün, ölümünün yıldönümünde onu bir kez daha anıyor, hem siyasi mirasına hem de Türk halkının belleğinde bıraktığı izlere yakından bakıyoruz. Zira Demirel’i sadece bir siyasetçi olarak değil, aynı zamanda bir dönemin ruhunu temsil eden bir figür olarak anlamak gerekir.

Isparta’nın İslamköy’ünden Çankaya’ya

Süleyman Demirel, 1 Kasım 1924’te Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy köyünde doğdu. Yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olan Demirel’in hayatı, o yılların Anadolu çocuklarının kaderini taşıyordu: az imkan, çok emek… Ama Demirel’in yolu, klasik Anadolu hikâyelerinden farklı olarak, zamanla Türkiye’nin en yüksek mertebesine, Cumhurbaşkanlığına kadar uzanacaktı.

İlkokulu İslamköy’de, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon’da okudu. 1949 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Mezuniyetinin ardından Devlet Su İşleri’nde (DSİ) çalışmaya başladı. Bu dönemde özellikle baraj inşaatlarında görev aldı. Devlet Su İşleri’ndeki kariyeri, onun “barajlar kralı” ya da halk arasında daha çok bilinen adıyla “barajların babası” unvanını almasına yol açtı. O dönemde Türkiye’de suya, elektriğe, tarıma hayat veren büyük projelere imza atan genç mühendis, kısa süre içinde siyasetin radarına girdi.

“Baba”nın sahneye çıkışı

1960 Darbesi’nin ardından Demokrat Parti’nin kapatılmasıyla doğan siyasi boşluk, 1961’de Adalet Partisi’nin kurulmasıyla doldurulmaya çalışıldı. Demirel, 1962’de bu partiye katıldı. 1964’te parti genel başkanı seçildiğinde, Türkiye yeni bir liderle tanıştı: Takım elbisesi, fötr şapkası ve güçlü hitabetiyle Demirel, Anadolu insanının kolayca benimsediği bir figür haline geldi. Kısa sürede “Baba” lakabını aldı. Bu lakap sadece yaşça büyük olmasından değil, aynı zamanda Anadolu insanının ona duyduğu güveni ve sahiplenmeyi yansıtıyordu.

Demirel, 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’ni büyük bir zaferle iktidara taşıdı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Başbakanı oldu. Onun başbakanlığı, Türkiye’nin sanayileşme atılımlarının, köylere elektrik götürme projelerinin ve alt yapı hamlelerinin damgasını vurduğu bir dönemi temsil eder. Aynı zamanda işçi hareketlerinin yükseldiği, siyasal kutuplaşmanın arttığı, sağ-sol çatışmalarının baş gösterdiği çalkantılı yıllardı.

Darbelerle yüzleşen bir lider

Demirel’in siyasi kariyeri darbelerle örülüydü. 12 Mart 1971 Muhtırası sonucu istifa etmek zorunda kaldı. Ancak siyaseti bırakmadı; sabırla ve dirayetle partisini toparladı, yeniden başbakanlık koltuğuna oturdu. 1980 Askerî Darbesi ile bir kez daha siyasi hayatı kesintiye uğradı ve diğer pek çok siyasetçi gibi yasaklı hale geldi. 1987 referandumu ile siyaset yasağı kalktığında yeniden sahneye çıktı.

1980’lerin sonlarına doğru Doğru Yol Partisi ile siyasi hayatına devam eden Demirel, 1991 seçimlerinde bir kez daha başbakan oldu. Ancak onu bekleyen en büyük unvan henüz gelmemişti.


 


 

9. Cumhurbaşkanı: 

Devletin Babası”

1993 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatı üzerine TBMM’de yapılan oylamada Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi. Bu görevde bulunduğu yedi yıl boyunca, Türkiye’deki siyasi krizlere, Refah-Yol Hükümeti’ne ve 28 Şubat sürecine tanıklık etti. Cumhurbaşkanlığı döneminde özellikle sistemin “dengeleyici gücü” olmayı hedefledi. Kriz dönemlerinde tecrübesiyle devletin yönetiminde denge sağlamaya çalıştı.

Her ne kadar 28 Şubat sürecindeki rolü hâlâ tartışmalı olsa da, Demirel kendisini “sivil siyasetin korunması için mücadele eden bir devlet adamı” olarak tanımladı. O, kendi deyimiyle “Türkiye’yi 35 yıl sırtında taşıyan adamdı”.

Mizahıyla, sabır taşıyla 

ve fötr şapkasıyla

Süleyman Demirel, siyasi kariyerinin yanı sıra mizahıyla, esprileriyle, hazırcevaplığıyla da hafızalara kazındı. Sıklıkla yaptığı nükteler, siyasete mizahi bir pencere açtı. “Dün dündür, bugün bugündür” sözüyle eleştirilse de bu söylem, onun siyasi pragmatizminin ve değişen koşullara ayak uydurma yeteneğinin özeti gibiydi.

Demirel’in fötr şapkası da neredeyse onunla özdeşleşti. Halk içinde şapkasıyla dolaşan bir lider olarak, bürokratlardan farklı bir siyasetçi profili çizdi. Kendini halka yakın, halkın içinden biri olarak konumlandırdı.

Ölümünün ardından

17 Haziran 2015’te 90 yaşında hayata gözlerini yuman Süleyman Demirel, ardında hem sevenlerini hem de eleştirenlerini bıraktı. Devlet töreniyle toprağa verildi. Adı, Isparta’da bir üniversiteye, birçok okul ve köprüye verildi. Bugün bile Türkiye’nin dört bir köşesinde onun inşa ettirdiği barajlar, yollar, köprüler kullanılıyor.

Ama belki de en kalıcı eseri, Türkiye’nin demokratikleşme serüveninde oynadığı roller, krizler karşısında gösterdiği direnç ve Anadolu çocuklarına verdiği ilhamdır. Onun hikayesi, bir köy çocuğunun azimle, kararlılıkla ve zekâsıyla bir ülkenin kaderine nasıl yön verebileceğinin hikayesidir.

Son Söz: “Yollar Yürümekle Aşınmaz...”

Süleyman Demirel, Cumhuriyet döneminin en uzun süre görev yapan siyasetçilerinden biri olarak, Türkiye’nin ikinci yüzyılına girerken hâlâ tartışılan, anılan ve bazen de özlenen bir figür. Onun mirası, sadece yaptığı hizmetlerle değil; Türkiye siyasetinde bıraktığı ayak izleriyle de ölçülmeli. Bu ülkenin tarihine, tıpkı onun dediği gibi, “Yollar yürümekle aşınmaz” diyerek damgasını vurdu.

Ruhu şad olsun.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *