
Bu kumaştan takım elbise çıkmaz!

Toplum dediğimiz şey, tek tek bireylerin toplamı değildir yalnızca. Toplum, aynı zamanda bu bireyler arasında kurulan ilişkiler ağı, ortak değerler, ortak hedefler ve dayanışma ruhuyla şekillenen büyük bir bütündür. Ancak bazı kumaşlar vardır ki, ne kadar ustaca dikmeye çalışırsanız çalışın, ondan bir takım elbise çıkmaz. Neden mi? Çünkü kumaşın dokusu bozuksa, dikiş tutmaz. İşte bugün içinde yaşadığımız toplumsal dokuda da benzer bir sıkıntı var.
Eğitim seviyesi düşük, ahlaki değerlerin zayıf, kişisel hırs ve çıkarların yüksek olduğu bir toplumda ilerlemeden, kalkınmadan, adaletten ya da huzurdan söz etmek yalnızca romantik bir hayaldir. Eğitim, bir toplumu geleceğe taşıyan temel sütundur. Birey düşünmeyi, sorgulamayı, birlikte yaşamayı, hak ve hukuku, sınırı ve sorumluluğu eğitimle öğrenir. Ancak bugün eğitim sistemi; ne yazık ki birey yetiştirmeyi değil, ezberleyen ama düşünmeyen nesiller üretmeyi amaçlar hâle gelmiştir.
Diğer yandan ahlaki çürüme, toplumun kalbine işlemiş bir kanser gibi... Doğru ve yanlışı ayırt edemeyen, kendi menfaatinden başka bir şeyi gözetmeyen, başkasının hakkını gasp etmeyi “akıllılık” sanan bir anlayış, toplumun her hücresine sızmış durumda. İnsanlar artık bilginin doğruluğunu araştırma, öğrenme gereği duymadan, karşılaştıkları her şeyi sorgulamadan yaymaya başladı. Özellikle dijital ortamda, yanlış bilgi, iftira ve karalama kampanyaları, gerçeklerden daha hızlı yayılıyor. Bu da sadece bireyleri değil, bir toplumun ortak değerlerini, güven duygusunu ve vicdanını da aşındırıyor.
İnsanlar birbirini çok kolay itham ediyor, çok kolay karalıyor, çok kolay manipüle ediyor. Sosyal medya linç kültürünün normalleştiği, insanların bir yargı merci gibi davrandığı bu çağda, hakikat değersizleşirken iftira neredeyse bir silah hâline geliyor.
Böylesi bir ahlak zemini üzerinde ne hukuk yeşerir ne de adalet. Bencillik öyle bir hâl aldı ki, komşusu açken tok yatanın sayısı her geçen gün artıyor; çünkü dayanışma artık nostaljik bir hatıraya dönüşüyor.
Toplumu toplum yapan “biz” duygusu, yerini derin bir “ben” çukuruna bıraktı. Herkes kendi çıkarının peşinde koşarken ortak akıl, ortak değer ve ortak hedefler anlamını yitiriyor. Toplumsal dayanışma ve yardımlaşma, yalnızca afet anlarında hatırlanıyor, sonra hızla unutuluyor. Oysa gerçek dayanışma, her gün yeniden inşa edilen bir bilinçtir; yalnızca kriz anlarında değil, hayatın olağan akışında da var olmalıdır.
Bu tabloyu tersine çevirmek mümkün mü? Elbette mümkün. Ancak bunun yolu; nitelikli ve eleştirel bir eğitim sisteminden, evrensel ahlaki değerlerin yeniden toplumsal bilince kazandırılmasından ve kişisel hırsların törpülenerek kamusal çıkarların öncelemesinden geçer. Aksi takdirde, yırtık, çürük, tutarsız bu kumaştan dikilen her şey ya elde kalır ya da ilk yağmurda dağılır.
Unutulmamalıdır ki; kaliteli bir takım elbise, sadece iyi bir terziyle değil, sağlam bir kumaşla mümkündür. Toplumsal dönüşüm için önce kumaşı değiştirmemiz gerekiyor.
Bu nedenle açık konuşmak gerekirse: Bu kumaştan takım elbise çıkmaz!