Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Ara

İstanbul, deprem ve iletişim

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
İstanbul, deprem ve iletişim

23 Nisan günü öğlen saatlerinde İstanbul’da yaşanan 6.2 şiddetindeki deprem uzun zamandır aklımızda olan ama bastırdığımız korkumuzu yeniden gün yüzüne çıkardı. 13 saniye süren şiddetli sarsıntı, can kaybına yol açmadı. AFAD verilerine göre bir gün içinde 260’tan fazla artçı deprem olmuştu. Hepimizin aklında ise tek bir soru vardı: “Bu, beklenen deprem miydi yoksa beklenen büyük depremin habercisi mi?” 

Bu süreçte hem televizyon ekranlarında hem sosyal medya platformlarında inanılmaz hızla yayılan bilgilere ve yorumlara maruz kaldık. Sonuçta deprem konusunda uzman bilim insanları, birkaç gün boyunca televizyonlara çıkarak tahminlerini açıkladı. Kimi bu öncü deprem diyerek uyardı kimi İstanbul’da 7.0 şiddetinde bir deprem riskinin kalmadığını savundu. Bilgi edinmeye çalışanlar ise bu yayınları panik, korku, bilgi karmaşası ve güvensizlik hissi içinde izledi. Uzman niteliği ile ekranlarda konuşanların, onlara soru sorarak halkın bilgi edinme ihtiyacını karşılayacak gazeteci ve yorumcuların sansasyon yaratan polemikleri ve popülist açıklamalarının tek yaptığı ise bu paniği ve güvensizliği körüklemek oldu. 

İşte bu noktada medyanın ve afet iletişiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Geleneksel medya reyting, sosyal medya tıklanma odaklı olunca kaçınılmaz olarak doğru ile yanlış bilgilerin birbirine karıştığı bir ortam meydana geliyor. 

Bilim iletişimi böyle dönemlerde son derece kritik önem kazanıyor. Bilimsel bilginin kaynağının uzmanlığı ve deneyimi, bilginin nasıl elde edildiği, bilimsel bilginin doğrulanabilir ve yanlışlanabilir olduğu, geçerli olmasını sağlayan sınırlarının bulunduğunun bilinmesi gerekiyor. Kurumların ve gazetecilerin de bu bilimsel bilgiyi halkın anlayabileceği şekilde sadeleştirerek anlatması oldukça kritik öneme sahip. Bilimsel bilgi sade, açık ve net bir dille anlatılmalı. Bilgi arayışı içinde olan halk için ve bu arayışı yanıtlayacak medya mensupları için bilim iletişimi önemlidir. Çünkü deprem gibi afetlerde iletişim sadece bilgi akışı sağlamaz aynı zamanda güven tesis etmekle de ilgili bir süreç yönetimidir. Bu süreçte iletişim sadece kurumsal değil aynı zamanda bireysel bir sorumluluk alanıdır. Afet ile ilgili resmi kurumların yöneticilerine, medya mensuplarına ve sosyal medya kullanıcılarına bu sorumluluktan pay düşmektedir. Ancak biz çoğunlukla bu sorumluluğun üstlenilmesinden daha çok dezenformasyonun hızla yayılma sürecine tanıklık ediyoruz. Gerçek ile yalan birbirine karışabiliyor. 

Afetler sadece kriz anında yönetilmez. İletişim tepkisel olduğu kadar önceden planlanmış da olmak zorundadır. Senaryolarla ve tatbikatlarla hem afet anına hem sonrasına hazırlanılmalı, görev ve sorumluluklar planlanmalı, haberi ilk veren olmak yerine doğru haberi ilk veren olmak önemsenmeli. Kriz durumlarında sözcünün güvenilir olması, kamuoyunun söylentilere fırsat verilmeyecek şekilde düzenli bilgilendirilmesi de kritik öneme sahiptir. İyi planlanmış afet iletişimi panik yaratmaz ve dayanışmayı da güçlendirir. 

Hemen hemen her depremde felaket senaryoları, komplo teorileri, sahte uzmanların başarılı tahminleri ile ilgili haberleri hem sosyal medyada hem de televizyonlarda görmek mümkün. Aslında bu da afet dönemlerinin dezenformasyona uygun ortam yarattığını gösteriyor. Belirsizlik ve bilgi boşluğu hızlı bir şekilde söylenti ya da duyguları yatıştıran yanlış bilgi ile doldurulmaya çalışılıyor. Çelişkili bilgiler, çatışma yaratan iddialar ise afet durumunda bile gerilimi körükleyerek kutuplaşmaya yol açabiliyor. Bilgi boşluğu ve dezenformasyonla mücadele etmek için toplumu hazırlamak, eğitmek ve bilinçlendirmek gerekiyor. İçinde olduğumuz dönemde teknoloji ve iletişimdeki ilerleme, erken uyarı sistemlerinde, afet anında hayatta kalmak konusunda kullanılabilir, halkı bilinçlendirme ve hızlı müdahale edilmesini sağlama konularında yeni fırsatlar yaratabilir. 

Deprem gibi afetlere karşı hazırlıklı olmak deprem çantası hazırlamak, eşyaları sabitlemek ya da binaları sağlamlaştırmak gibi yollarla deprem dirençli kentler, binalar, evler yapmayı gerektiriyor. Tabi bunlar yeterli olmuyor, bu fiziksel hazırlıklar ile birlikte iletişim de önem taşıyor. Deprem riski yüksek ülkeler arasında bulunan ülkemizde deprem kader olabilir ancak bilgiden kaynaklı kaos ve kriz yaşamak kader olmamalı. Dayanıklı binalar kadar dayanıklı bir bilgi ve iletişim sistemine ihtiyacımız olduğu açık ve net görülüyor. 

Artık sadece dirençli kentleri ve dayanıklı binaları değil, doğru bilgiye dayalı bilinçli bir toplumu da inşa etmenin zamanıdır. 


 


 


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *