Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Kapalı
20°
Ara
Damga Genel Kadınlar ayakta: Güçlenmemiz engelleniyor!

Kadınlar ayakta: Güçlenmemiz engelleniyor!

28. Kadın Sığınakları ve Dayanışma Merkezleri Kurultayı'nda konuşan Prof. Dr. Songül Sallan Gül, devletin krizi yönetmeye odaklı yaklaşımlarının kadınların güçlenmesini engellediğini, şiddetle mücadelede koruma politikalarının kadınları “güvenli hapislere” sıkıştırmaması gerektiğini belirtti

Okunma Süresi: 4 dk

1998 yılından bu yana her yıl aralıksız olarak düzenlenen 28. Kadın Sığınakları ve Dayanışma Merkezleri Kurultayı, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Kadın Zamanı Derneği ve Uluslararası Göçmen Kadınlar Dayanışma Derneği ev sahipliğinde 1-2-3 kasım tarihlerinde İstanbul'da bir araya gelindi. Kurultaya bu yıl 84 kamu kurumu ve belediyeden toplam 320’den fazla kadın katıldı. Türkiye’de Sosyal Hizmetin Eksikliğinde Erkek Şiddetiyle Mücadele Etmek: Feminist Yöntemin Gücü ve İmkanları başlığı etrafında yürütülen tartışmalar 1 Kasım Cumartesi günü sunumlarla başladı.

El ele olmalı

Kurultayın ilk oturumunda, Türkiye’de sosyal hizmet ve kadına yönelik şiddetle mücadede mekanizmaları ekseninde Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Reyhan Atasü Topcuoğlu ve Süleyman Demirel Üniversitesi’nden Prof. Dr. Songül Sallan Gül sunum yaptı. Topcuoğlu, kadın hareketiyle sosyal hizmet arasındaki köprünün uzun süredir kurulmaya çalışılan bir mücadele hattı olduğunu ve neoliberal muhafazakarlığın yükseldiği dönemde sosyal hizmet ile kadın hareketinin el ele olması gerektiğini vurguladı. Topcuoğlu, Türkiye’de 2000’lerden itibaren sosyal hizmetin toplumsal hareketlerden uzaklaşıp bürokrasiyle iç içe geçtiğini, neoliberal ve muhafazakar politikaların sosyal hizmeti ruhundan uzaklaştırdığını söyleyerek sosyal hizmetin hayırseverliğe değil hak temelli bir dayanışmaya dayanması gerektiğini vurguladı.

Yeniden inşa edilmeli

Songül Sallan Gül, kadına yönelik şiddetin bireysel değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan yapısal bir sorun olduğunu vurguladı. Gül, devletin krizi yönetmeye odaklı yaklaşımlarının kadınların güçlenmesini engellediğini, şiddetle mücadelede koruma politikalarının kadınları “güvenli hapislere” sıkıştırmaması gerektiğini belirtti. Neoliberal politikaların sosyal hizmeti sosyal yardıma indirgediğini ve aileci politikaların bu alanı bürokratikleştirerek daralttığını ifade etti. Kamusal hizmetlerin özelleştirilmesinin kadınlar arasındaki eşitsizlikleri derinleştirdiğini belirten Gül, sosyal hizmetin hak temelli bir perspektifle yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyledi. Belediyelerin bu sistemdeki yerine değinerek belediyelerin sığınak açmak zorunda bırakıldığını ancak kaynak aktarılmadığını, bu durumun yerel düzeyde hizmetlerin niteliğini düşürdüğünü vurguladı. Kadınların şehir şehir dolaşarak destek arayışında olduklarını belirten Gül, feminist bakış açısına sahip belediyelerin ise baskı altında olduğunu ifade etti.

Baskılara direniyoruz

Kurultayın ikinci oturumda ise kadınların farklı ihtiyaçlarının şiddetle mücadele mekanizmalarına erişimlerini nasıl etkilediği ve toplumsal cinsiyet karşıtı politikalar ele alındı. İnci Özcan Kerestecioğlu, Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketlerin Karanlığında Erkek Şiddetiyle Mücadele: Sorunlar ve İmkanlar başlıklı sunumunda kurultayların farklı kadın deneyimlerini bir araya getirmesiyle önemli bir yüzleşme alanı yarattığını ve erkek şiddetinin yalnızca ev içi değil, devletin ve toplumsal eşitsizliklerin ürettiği bir şiddet biçimi olduğunu, bu nedenle mücadelenin kesişimsel bir bakışla yürütülmesi gerektiğini belirtti. Kerestecioğlu, otoriter sağ popülist iktidarların merkezinde toplumsal cinsiyet karşıtlığının yer aldığını ve feminist hareketin bu koşullarda hem şiddet gören kadınların hem de bu şiddetle mücadele edenlerin yaşadığı baskılara karşı direndiğini söyledi. Feminist hareketin en önemli gücünün dayanışma ve şiddetle başa çıkma pratiklerinden doğduğunu ifade eden Kerestecioğlu, “Eşit ilişki kurmak yalnızca bireysel bir çaba değil, nedenlerin ve sonuçların iç içe geçtiği bir politik süreçtir” dedi.

Ahlaka aykırı yaşam

Mor Çatı gönüllüsü avukat Funda Ekin ise Kadınların Şiddetten Uzaklaşma Süreçlerinde Velayet, Çocuk Görüşü ve Nafaka başlıklı sunumunda kadınların şiddetten uzaklaşma sürecinde nafaka, velayet ve çocuk görüşü gibi konuların yalnızca hukuki değil, politik meseleler olduğunu vurguladı. Ekin, boşanma davalarının yıllarca sürmesinin kadınların hayatını doğrudan etkilediğini belirterek, aile arabuluculuğu ve uzlaştırma uygulamalarıyla kadınların haklarının törpülendiğini, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ve 6284 sayılı Kanun’a yönelik saldırıların da bu sürecin bir parçası olduğunu ifade etti. Ekin, devletin “aileyi koruma” politikalarıyla kadınların nafaka ve velayet haklarını tartışmalı hale getirdiğini, kadınların yoksulluğuna ve bakım emeğine dayalı cinsiyetçi düzenin mahkeme kararlarına yansıdığını söyledi. Nafaka hakkının “ahlaka aykırı yaşam” gibi gerekçelerle kaldırılmasının kadınları yeniden şiddet ortamına ittiğini, erkekler için uygulanmayan ahlaki ölçütlerin kadınlara dayatıldığını vurguladı. Ekin, velayet davalarında kadınların ekonomik bağımsızlıklarının ve sağlık durumlarının aleyhlerine kullanıldığını, “çocuğun üstün yararı” ilkesinin istismar davalarında dahi göz ardı edildiğini belirtti.


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *