ABD, Karayipler’de hukuku ihlal ediyor
Karayipler’de 2 Eylül’de gerçekleşen saldırının üzerinden aylar geçmesine rağmen olayın etkisi hafiflemedi; aksine 5 Aralık’ta ortaya çıkan yeni bilgiler tartışmayı daha da sertleştirdi. Çünkü aynı kampanya çerçevesinde Doğu Pasifik’te bir tekne daha vuruldu ve dört kişi daha öldü. Bu durum, söz konusu operasyonların tekil müdahaleler değil, giderek genişleyen ve süreklileşen bir askerî stratejinin parçası olduğunu açıkça gösteriyor.
2 Eylül saldırısına ait görüntüler, Kongre üyelerine kapalı bir oturumda izletilmiş ve izleyenlerin ifadelerine göre tekne enkazı üzerinde hayatta kalmaya çalışan iki kişi, üzerlerinden geçen Amerikan hava aracına yardım istercesine el sallamıştı. Bu basit, insani hareket, olayın merkezindeki gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor: Bu insanlar bir çatışmanın tarafı değildi, silahlı değildi, saldırgan değildi. Buna rağmen ikinci bir vuruşla öldürüldüler. İkinci saldırının gerçekleştirildiği an, birçok hukukçu ve siyasetçi tarafından uluslararası hukukun en temel ilkelerine aykırı bir eylem olarak değerlendiriliyor.
İşte bu noktada, yönetimin hâlâ ısrarla sürdürdüğü “tekne uyuşturucu taşıyordu” savunması giderek inandırıcılığını yitiriyor. Çünkü mesele artık bir teknenin ne taşıdığı değil, ABD ordusunun bu bölgedeki operasyonlarını nasıl çerçevelediğidir. Son üç ayda Latin Amerika sularında 20’den fazla saldırı düzenlenmiş ve 80’i aşkın insan hayatını kaybetmiştir. Bu tablo, tesadüfi operasyonlardan ziyade sistematik bir askerî kampanyanın yürütüldüğünü göstermektedir.
Saldırının hemen ardından yayımlanan yeni Ulusal Savunma Stratejisi, tartışmayı daha da derinleştiren bir bağlam sunmaktadır. Belge, Latin Amerika ve Karayipler’i ABD’nin güvenlik mimarisinin merkezine yerleştirirken; bölgedeki deniz yollarının, ticaret güzergâhlarının ve kritik enerji akışlarının kontrol edilmesini açık bir hedef olarak tanımlamaktadır.
Bu strateji çerçevesinde Karayipler’deki teknelerin vurulması yalnızca “kaçakçılıkla mücadele” olarak değerlendirilemez. Askerî operasyonların yoğunlaştığı noktalar — Venezuela açıkları, ada zincirleri ve Panama Kanalı çevresi — rastlantı değildir.
5 Aralık’ta gelen yeni saldırı haberi, bu gidişatın frenlenmediğini, aksine hız kazandığını göstermektedir. Kongre içinde dahi operasyonların şeffaflığı ve hukuka uygunluğu konusunda ciddi bir bölünme yaşanmaktadır.
Ancak gerçeğin ağırlığı giderek artmaktadır. Eğer bu çizgi bugün sorgulanmazsa, yarın çok daha karanlık bir standart hâline gelecektir.