Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Az bulutlu
8°
Ara

Şark Fatihi Kazım Karabekir Paşa’nın unutulmaz hayatı

YAYINLAMA:
Şark Fatihi Kazım Karabekir Paşa’nın unutulmaz hayatı

Bugün köşemde, Türk tarihinin en parlak sayfalarından birini aydınlatan bir kahramana yer vermek istedim: Kazım Karabekir Paşa. “Şark Fatihi” olarak anılan bu büyük asker ve devlet adamı, sadece savaş meydanlarında değil, siyasetin karmaşık koridorlarında da iz bırakan bir figür. Hayatı, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden Cumhuriyet’in doğuşuna uzanan bir destan gibi. Bu büyük kahramanın hayatını anlatan bir belgeselin çekimleri esnasında en küçük kızı Timsal Karabekir hanımla tanışmıştım, anlattıklarıyla büyülenmiştim ve bir kez daha hayran olmuştum o büyük dehaya. Erenköy’de müze haline getirilen evi ise hala hafızamda.

Şimdi gelin, birlikte Karabekir’in destansı hayatına göz atalım ama unutmayın, bu satırlar sadece bir özet; onun hatıraları, kitaplarında hâlâ canlılığını koruyor.

Kazım Karabekir, tam adıyla Musa Kazım Karabekir, 23 Temmuz 1882’de İstanbul’un Kocamustafapaşa semtinde dünyaya geldi. Babası Mehmed Emin Paşa, Osmanlı ordusunda jandarma subayı olarak görev yaparken, annesi Havva Hanım’dı. Ailesi, Karaman kökenli Türkmenler’in Avşar boyundan geliyordu. Çocukluğu, babasının görevleri nedeniyle İstanbul, Van, Harput ve hatta Mekke gibi yerlerde geçti. Bu gezgin hayat, belki de ona erken yaşta disiplin ve vatan sevgisi aşıladı.

Eğitim hayatı, askeri bir rotada şekillendi. Fatih Askeri Rüştiyesi ve Kuleli Askeri İdadisi’ni bitirdikten sonra, 1902’de Harbiye Mektebi’nden teğmen rütbesiyle mezun oldu. Ardından Harp Akademisi’nde eğitimini tamamlayarak 1905’te kurmay yüzbaşı oldu. Kariyerinin ilk yıllarında Balkanlar’da görev aldı, 31 Mart Vakası’nda önemli roller üstlendi. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı’nda ise doğu cephelerinde kahramanlıklarıyla adını duyurdu. Özellikle Çanakkale’de ve Irak’ta gösterdiği başarılar, onu Osmanlı ordusunun yükselen yıldızlarından biri yaptı.

Ancak Kazım Karabekir’i efsaneleştiren dönem, Milli Mücadele yıllarıydı. 1919’da Erzurum’a atanan 15. Kolordu Komutanı olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında yer aldı. Erzurum Kongresi’nde önemli katkılarda bulundu ve doğu cephesini yönetti. Ermeni güçlerine karşı kazandığı zaferlerle Kars, Gümrü ve Sarıkamış’ı geri aldı. 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması, onun diplomatik yeteneğini de gösterdi. Bu başarılar sayesinde “Şark Fatihi” unvanını hak etti. Savaş sonrası, Edirne Valiliği ve milletvekilliği gibi görevlerle hizmet etti.

Siyasi hayatı ise daha çalkantılı geçti. 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurarak Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası’na muhalif bir ses oldu. Parti, kısa sürede kapatıldı ve 1925’te Şeyh Sait İsyanı’yla ilişkilendirildi. 1926’daki İzmir Suikastı davasında yargılandı, beraat etti ama bir süre siyasetten uzak kaldı, yalnızlaştırıldı. Yazdığı hatıralardan “İstiklal Harbimiz” tarihçilere paha biçilmez kaynaklar sundu. 1939’da yeniden siyasete dönerek milletvekili seçildi ve 1946’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı oldu. Ne yazık ki, bu görevdeyken, 26 Ocak 1948’de Ankara’da kalp krizi sonucu hayata veda etti.

Kazım Karabekir Paşa, sadece bir asker değildi; aynı zamanda bir düşünür, yazar ve hayırseverdi. Yetim çocuklar için kurduğu vakıflar, bugün hâlâ onun mirasını yaşatıyor. Hatıralarında, Milli Mücadele’nin perde arkasını cesurca anlatması, bazı tartışmalara yol açsa da, tarihi aydınlattı. Bugün, onun gibi liderlere ihtiyacımız var mı diye soruyorum kendime. Belki de evet; çünkü vatan sevgisi, onun gibi adamların damarlarında dolaşıyordu.

Kazım Karabekir’in hayatı bize şunu öğretiyor: Zorluklar karşısında pes etmemek, idealler için savaşmak. Onun anısını yaşatmak, gelecek kuşaklara anlatmak belki de en büyük görevimiz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *