Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Az bulutlu
8°
Ara

Unutulmayan komşularımız: Kars’tan İvanovka’ya Malakanların peşinde

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Unutulmayan komşularımız:  Kars’tan İvanovka’ya Malakanların peşinde

Bir ülkenin toplumsal belleği sadece çoğunluğun hikâyesiyle oluşmaz. Sessizce gelip geçen küçük topluluklar da aynı coğrafyanın hafızasına derin izler bırakır. Nitekim bir zamanlar Kars’ta yaşayan Malakanlar, kültürümüzün ve kolektif hafızamızın unutulmaz bir parçasıdır. Onlar, Rusya’nın derinliklerinden kopup Kafkasya’ya sürülen, ardından Kars’ın soğuk ikliminde yeni bir hayat kuran Hristiyan bir köylü topluluğuydu.

Adlarının anlamı bile hikâyelerinin izlerini taşır. Malakan kelimesi Rusça “süt içenler” anlamına gelmektedir. Ortodoks Ruslara göre perhiz döneminde kilisenin yasaklarına karşı gelip süt ürünlerini tüketmeye devam ettikleri için, kendilerine göre ise inançları “süt gibi temiz” olduğu için bu adı aldılar. Yani hem dışlanmanın hem de kendini kutsamanın sembolü oldu süt.

Malakanlar, yaklaşık seksen yıl boyunca Arpaçay, Susuz ve Selim ilçelerinin yanı sıra Kars merkeze bağlı köylerde yaşadı. Toprağı işlediler, değirmenler çalıştırdılar, mandıracılık yaptılar. Özellikle süt ürünleriyle adlarını duyurdular. Ziraat konusundaki bilgileriyle bölge halkına örnek oldular. Fakat belki de en kıymetli olan, farklı bir dile ve inanca sahip olmalarına rağmen komşularıyla uyum içinde yaşayabilmiş olmalarıydı. Kars’ta hiç kimse onlara dair bir şiddet hikâyesi anlatmaz/anlatamaz. Çünkü Malakan inancında şiddetin her türlüsü günah sayılır. Öyle ki silah taşımayı, üniforma giymeyi ve askere gitmeyi bile reddettiler. Şiddeti günah sayan inançları nedeniyle özellikle Çarlık döneminde baskı ve sürgünlerle maruz kaldılar, fakat barışa olan bağlılıkları Kars’ın toplumsal hafızasında ‘iyi komşular’ olarak yer etmelerini sağladı.

Ne yazık ki bugün Kars’ta artık tek bir Malakan dahi yaşamıyor. Türkiye’den tamamen ayrılan Malakanlar, başta Rusya olmak üzere dünyanın farklı ülkelerine gitmiş olsalar da, geride komşularının kalbinde silinmeyen izler bıraktılar.

Yıllar önce, doktora tezim için Malakanların hikâyesinin peşine düştüm. Yolculuğum beni Azerbaycan’ın İvanovka köyüne kadar götürdü. 

İvanovka’ya vardığımda, karşıma sadece tarih kitaplarında okuduğum ya da anı olarak dinlediğim, geçmişin gölgesinde kalmış bir topluluk değil; barışa olan bağlılıklarını şarkılarıyla, dualarıyla ve yaşam sevinçleriyle sürdüren bir Malakan topluluğu çıktı. Üstelik Sovyetlerden kalma kolhoz sistemini hâlâ yaşatan dünyadaki tek topluluk İvanovka’daki Malakanlardı. Özel mülkiyet yerine kolektif üretim modelini sürdürmeleri, inançlarının ve toplumsal dayanışmalarının somut bir ifadesi olarak dikkat çekiyordu.

Sofralarına oturdum, kolhozun sosyal tesislerinde düzenlenen etkinliklere katıldım, Sabranya ayinlerini izledim, cenaze törenlerinde ve düğünlerinde bulundum. Özel mülkiyet olmadığı için küçük parçalara bölünmemiş, ufka kadar uzanan üzüm bağları ve buğday tarlalarında çalışanların çay molalarındaki sohbetlerine eşlik ettim. Gördüm ki inanç, kimlik ve birlikte yaşama sadece sözden ibaret değil; her gün yeniden kurulan bir denge. Malakan kimliği tam da bu müzakere ve dayanışma hâlinin bir ürünü.

Bu araştırmamı tez olarak sunduktan sonra kitaplaştırmaya karar verdim. Çünkü İvanovka’daki tanıklığım, kaybolduğu düşünülen bir kültürün hâlâ yaşadığını ve anlatılmaya değer olduğunu gösterdi bana. Bu çalışmanın ilk meyvesi 2013’te Ütopya Yayınları tarafından ‘Malakanlar: Rus Köylü Hareketlerinden Günümüze Malakan İnancı’ başlığıyla yayımlandı. Şimdi, ikinci baskısıyla yeniden okurlarıyla buluşmaya hazırlanıyor. Bu yeni baskıya alan araştırması sırasında çektiğim/çektirdiğim fotoğrafları da ekledim. Çünkü bazen bir tebessüm ya da sessiz bir bakış, sayfalar dolusu yazının söyleyemediğini anlatır. Malakanlar bugün Türkiye’de yaşamıyor, evet. Ama bu onların bizim tarihimizin parçası olmadıkları anlamına gelmiyor. Hatırlamak, hafızanın en insani sorumluluğudur. Çünkü unutulan her anı ve kaybolan her iz, aslında bizim kim olduğumuzdan eksilen bir parçadır.

Belki de Malakanları hatırlamak ve anlamak, şu basit gerçeği kabul etmekle başlar: Aynı sokaklarda yürümüş, aynı pazarda alışveriş yapmış, aynı rüzgârın savurduğu karı solumuş insanlar, ne kadar uzağa gitseler de komşu(muz) olarak kalmaya devam ederler. Ortaya çıkan bu naçizane kitap ise kültürel çoğulluğun bir tehdit değil, aksine bir zenginlik olduğunu hatırlatan barışsever komşularımızın hikâyesi unutulmasın diyedir…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *