
CHP’ye kayyum iddiaları ve demokrasimiz!

24 Ekim’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile ilgili görülecek dava, yalnızca bir siyasi partiyi değil, Türkiye’nin demokrasi anlayışını da yakından ilgilendiren bir gelişme olarak önümüzde duruyor. Ortaya atılan CHP’ye kayyum atanabileceği yönündeki iddialar, hukuk devleti ilkesini ve demokratik siyasetin sağlığını ciddi biçimde sorgulatmaktadır.
Siyasi partiler, halk iradesinin örgütlü şekilde siyaset sahnesine taşındığı kurumlardır. Özellikle CHP gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisinin, yargı yoluyla etkisizleştirilmesi veya yönetimine müdahale edilmesi, seçmen iradesinin dolaylı biçimde gasp edilmesi anlamına gelir. Bu tür müdahaleler yalnızca bir partiyi değil, demokrasiye inanan her yurttaşı ilgilendirir.
Demokratik hukuk devletlerinde kayyum uygulaması, çok istisnai durumlar için öngörülür. Bu tür bir müdahalenin meşru olabilmesi için, açıkça ve tartışmasız biçimde anayasal düzeni tehdit eden ağır suçların varlığı gerekir. Aksi takdirde kayyum, siyasi tasfiye aracı olarak kullanılır ki bu da demokrasinin ruhuna aykırıdır.
Eğer bir ülkede, iktidar partisi dışındaki siyasi yapılar sistematik biçimde hedef alınıyor, yargı yoluyla itibarsızlaştırılıyor ve işlevsizleştiriliyorsa, o ülkede demokrasinin can damarları kesiliyor demektir.
Bu noktada en büyük sorumluluk, yargı organlarındadır. Hukuk, yalnızca kanunların soğuk diliyle değil, adaletin evrensel ilkeleriyle de konuşmalıdır. Mahkemeler, iktidarın değil, halkın adalet duygusunu tatmin edecek kararlar almalıdır. Çünkü hukuk, sadece bir teknik mesele değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur.
Türkiye, daha önce benzer uygulamaların toplumda nasıl derin kutuplaşmalara, kurumlara güvensizliğe ve siyasal istikrarsızlığa yol açtığını deneyimledi. Bu hataların tekrarı, ülkeyi demokratikleşme sürecinden daha da uzaklaştıracaktır.
CHP’ye kayyum atanması gibi bir senaryo, Türkiye siyasetinde yeni ve tehlikeli bir eşik olur. Bu, yalnızca CHP seçmenine değil, Türkiye’de demokrasiye inanan her bireye bir mesaj niteliği taşır: "Siyasi tercihlerinizi sandıkta değil, mahkeme salonlarında belirleyeceğiz."
Bu nedenle hukuk, yalnızca yasalardan değil, demokrasiden ve halk iradesinden yana tavır almalıdır. Çünkü hukuk, halkın iradesini koruyamadığı zaman, meşruiyetini yitirir.
Türkiye'nin geleceği, çoğulculukta, hukukun üstünlüğünde ve özgür siyasette yatmaktadır. CHP’ye kayyum atanması gibi bir girişim, bu değerlerle bağdaşmaz. Mahkemeler, bu kritik davada sadece bir partiyi değil, Türkiye’nin demokratik birikimini de yargılayacaktır.