
Karadeniz'in incisi: Sinop'un zamansız büyüsü

Sinop... Karadeniz'in o koyu mavi hırçın sularına nazır, deli rüzgârların sokaklarına fısıldadığı bir liman kenti. Adını duyar duymaz içimde bir dalga köpürür; çocukluğumun yaz tatillerini,
okul günlerimi, gençliğin başımda o estirdiği kavak yellerini hatırlarım. Gözlerim bir inci gibi parıldar. Hani “Karadeniz'in incisi" derler ya haklılar. Ama bu inci, sadece mavinin ve yeşilin kesişiminde değil, binlerce yıllık bir tarihin, unutulmaz eşsiz bir kültürün ve hâlâ keşfedilmeyi bekleyen doğal hazinelerinin içinde gizli.
Şöyle bir düşünün: Anadolu'nun en kuzey ucu, tam da Sinop'un kucağında yatıyor. İl merkezine yirmi kilometre mesafedeki o nokta, Türkiye'nin hatta kıtanın en uç köşesi; buradan Karadeniz'e bir bakış atarsanız, sanki bilinmez bir dünya size “Merhaba’’ der. Antik çağlardan beri parlak bir ticari ve kültürel hayata ev sahipliği yapmış bu küçük şehir, Bizans'tan Selçuklu'ya, Candaroğlu Beyliği'nden Osmanlı'ya uzanan bir zincirin halkası. Tunç Çağı'na uzanan yerleşim izleri, onu hem Anadolu'nun en eski limanlarından biri hem de Karadeniz'in tek doğal limanı yapıyor. Tersanelerinde dev gemiler yapılmış, kiliseleri, camileri, medreseleri, kütüphaneleriyle de ilim adamlarını kucaklamış. Bugün hâlâ ayakta kalan dev surların çevrelediği şehir, devam eden kazılardan sızan tarih kokusuyla adeta bir açık hava müzesi…
Peki, Sinop'u Sinop yapan ne? Belki de o saklı güzellikleri. Tarihi cezaevi mesela; Amerika’nın Alcatras’ı varsa bizim de Sinop cezaevimiz var. Kale surlarından duvarları olan bu tarihi yapı da gezerken gözyaşlarınıza hakim olamayabilirsiniz. Sabahattin Ali’nin hücresinde yazdığı ‘Aldırma Gönül’ şiirinin dizeleri, Edip akbayram’ın yorumuyla kulaklarınızda çınlarken, koğuşlar arasında attığınız adımlar sizleri bambaşka hayatlara götürecek, duvarlarda kazılı tarihler, isimler eski bir film seti gibi gözlerinizin önünde duracak… tabii bu hüzünlü anlardan sonra kendinizi Hamsilos Tabiat Parkı'nda, fiyortlara nazır bir yürüyüşe atabilirsiniz. Uçsuz bucaksız bir yeşilin içinden masmavi sulara yokuş aşağı inerken de derin derin çektiğiniz oksijen size mutlulukların en büyüğünü yaşatacaktır.
İşte Sinop; doğa, tarih ve kültürün iç içe geçtiği rotalarıyla, saklı bir hazine gibi sizi bekliyor. Kültür turizmi açısından bakarsak, Sinop tam bir miras haznesi: Tarihi ticaret yollarının kavşağı, yerli ve yabancı turistlerin hayallerini süsleyen bir destinasyon.
Ama Sinop'un asıl büyüsü, bence o çılgın kalabalıktan uzak huzurunda. Büyük şehirlerin beton ormanlarından kaçanlar için birebir. Gitmek için en iyi zaman mı? Yazın o serin meltemler, kışın ise dalgaların öfkeli dansı. Yine de, keşfedilmeyen hazineleriyle hâlâ bir sır gibi; doğa yürüyüşleri, kale turları, liman sohbetleri... Hepsi, sizi yeniden doğmuş gibi hissettirecek.
Eğer bu hafta sonu için bir planınız yoksa alın küçük bir sırt çantası ve koyulun yola. Karadeniz'in saklı cenneti, bekliyor sizi...