Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
24°
Ara

Güneşin doğuşu ve zeytin ağaçlarının gölgesinde Gündoğan

YAYINLAMA:
Güneşin doğuşu ve zeytin ağaçlarının gölgesinde Gündoğan

Her yıl temmuz geldiğinde, Bodrum’un kuzey ucundaki Gündoğan yamaçlarında, bir evin balkonunda başlar hikâye. Burası artık yalnızca bir tatil beldesi değil; doğanın kendini hatırlattığı, geçmişin gölgesinde bugünün fısıldadığı bir ritüel mekânıdır.

Saat kurmaya gerek kalmaz burada. Güneş, her sabah doğumuyla zamanı bildirir. Göz alıcı bu an, bir annenin yavrusunu sancılarla ama kutsal bir güçle dünyaya getirmesi gibidir.

Gecenin son nefesiyle birlikte doğa adeta durur. Cırcır böcekleri susar, kuşlar kanat çırpmayı bırakır, yapraklar bile kıpırdamaz. Her şey, güneşin doğuşuna odaklanır. Ufukta beliren kızıllık göğü yavaşça delerken, gökyüzü terli bir alnı andırır. Ve sonra doğar güneş; her doğum gibi umutla, sancıyla…

İlk sesler balıkçılardan gelir. Tahta teknelerinin motoru sabahın sessizliğini bölerek geçerken yukarıdan, evin balkonundan izlenir bu geçit töreni. Takaların sesiyle birlikte düşünceler de geçer akıldan: “Yıllar önce buralar nasıldı?” Taş yolları begonviller sarmış, her köşe başında göğe uzanan bir ağaç kendine yer edinmiştir.

Zeytin ağaçlarının gölgesinde zaman bile farklı akar. Balkonun ucundaki zeytin ağacı, gölgesini gün boyunca büyük bir şefkatle cama uzatır. Komşunun bahçesindeki minik limon ağacıysa sanki göz teması kurmaya çalışan bir canlı gibidir.

Balkonun ilerisinde karabiber ağaçları dikkat çeker. Bazı dallarında tomurcuklar belirirken, bazıları yeşilin binbir tonuna bürünmüş salkımlarla rüzgârda salınır. Kokuları yaseminle yarışmasa da kendine özgü, derin ve sıcak bir tını taşır.

Yol kenarlarında, taşlık eğimlerde ve güneşe açık alanlarda kaktüsler boy göstermeye başlar. Her biri zamanla dolgunlaşmış, susuzluğa meydan okurcasına dimdik durur. Bazıları çiçek açmış; pembe ve sarı çiçekleriyle yaz ortasında beklenmedik bir zarafet sunar. Kaktüsler, Gündoğan’ın bu sert ama cömert doğasının simgesidir.

Henüz çiçek açmış karabiber dalları ve tomurcuklanan yaseminler, balkon demirlerinden süzülerek hem kokuya hem manzaraya renk katar.

Burası sadece bir kartpostal güzelliği değil. Doğa burada hâlâ yaşayan, nefes alan bir karakterdir. Bir gece, aç kalan bir yaban domuzunun dağdan inip siteye kadar gelmesi hâlâ hafızamda. Site yöneticisinin eline fener alıp hayvanı kovaladığı o an... Bir başka sabah, on yavrusuyla başka bir domuzun dar sokaklardan kaçışı... Doğayla bu tesadüfi ama gerçek temas insanı büyüler.

Sonra her sabah aynı saatte bir martı gelir balkona. Komşunun çocukları, denizden tuttukları minik balıklarla onu alıştırmışlar. Artık sabah selamını verip nafakasını istemeye gelen bir misafir gibi davranır.

Minik Mert’in denize ilk daldığı gündü. Korkusuzca kırmızı kabuklu bir yengeç çıkardığında hepimiz başına toplandık. Atlantik’te yetiştiğini bildiğimiz bu canlıyı burada görmek bizi şaşırtmıştı. O an bir anıya dönüştü. Bir başka çocuk, Bora, bir denizyıldızı çıkardı. Kurutmak için balkona koydu. Belki de bir yıl boyunca izlediği bir belgeselden daha fazla bilgi ve heyecan taşımıştı o sabah.

Ama işte tam o sabahlardan birinde, denizden yükselen iyot kokusuna bir başka koku karıştı: yanık kokusu. Ormanlık alandan yükselen dumanları gördüğümüzde, haberlerde Bodrum’da yine yangın çıktığını öğrendik. Zeytinlikler yanmıştı. Bilinçli mi, kazara mı bilmiyoruz. Ama başka bir haber daha içimizi burktu: bazı zeytinlikler kesiliyormuş.

Oysa zeytin yalnızca bir meyve ağacı değildir. Zeytin; barışın, bilginin, sağlığın ve bereketin sembolüdür. Yaprağı şifa verir, yağı ömrü uzatır, dalları geçmişle geleceği birleştirir. Kur’an’da, İncil’de, mitolojide yer alan kutsal bir ağaçtır. Onu kesmek, kökleriyle birlikte belleğimizi de kesmektir.

Bu kökler üzerinde yükselen Bodrum’un ruhunu anlamak için Halikarnas Balıkçısı’nı anmadan geçmek olmaz. Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan bu usta yazar, Bodrum’u yalnızca bir tatil beldesi değil, bir yaşam felsefesi olarak görmüştü. Begonvil kokan sokaklara anlam kattı, mavilikleri satır satır işledi. Ve evet, ılgın ağaçlarını süs olsun diye değil, Bodrum yaşanır kalsın diye dikti.

Gündoğan’da bir temmuz sabahı, yalnızca bir mevsimin değil, bir yaşam biçiminin şiiridir. Güneş doğarken sustuğu için anlam kazanır doğa. Cırcır böcekleriyle ses bulur zaman. Ve zeytin ağacının gölgesinde saklıdır hafızamız. Doğa bizden uzak değil; belki biz doğaya yeterince yakın değiliz. Ama doğru yerde, doğru zamanda durabilmek bile huzurun ta kendisi olabilir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *