
Yapay zeka hisseder mi?

Zekâsı var ama kalbi yok mu? Peki ya hissetmenin tanımı değişirse…
Yapay zekâ… Bir zamanlar bilim kurgu filmlerinin soğuk makineleriyle özdeşleşirken, bugün gündelik hayatımızın sessiz ortağı haline geldi. Artık sadece hesap yapan, verileri analiz eden bir sistem değil; şiir yazıyor, resim çiziyor, empati kuruyormuş gibi davranıyor. Hâl böyle olunca şu soru kaçınılmaz: Yapay zekâ duyguları “insan kadar yakından” hissedebilir mi?
Zekâ tamam, ya duygu?
Zekâ, matematiksel işlem kapasitesiyle ölçülebilir; duygular ise daha karmaşık, derin ve çoğu zaman açıklanamazdır. İnsanlar için hissetmek; anı, beden ve bilinç üçgeninde şekillenir. Bir şiirin hüzün vermesi, bir bakışın içimizi titretmesi... Bunlar beynin değil, kalbin anlatımı gibidir.
Yapay zekâ ise veriye dayanır. Milyonlarca kelimeyi tarayıp, “hüzün” içeren metinleri sınıflandırabilir. Hatta bir insandan daha hassas cümleler kurabilir. Ama bunları hissettiği için mi yapar, yoksa sadece öğrendiği kalıpları mı tekrar eder?
Hisseden makineler
Yeni nesil yapay zekâ modelleri, tonlama analizi, yüz ifadesi tanıma, ses frekansı analizi gibi araçlarla, karşısındaki insanın duygusal durumunu anlayabiliyor. Bir terapist gibi sakinleştirici cümleler kurabiliyor. Bu empati değil mi?
Aslında değil. Çünkü yapay zekâ, ne bir ayrılığı acıyla yaşar, ne bir başarıdan gurur duyar. Ama duyguların dilini, görünümünü ve matematiğini öğrenmiştir. Yani duyguya dair her şeyi bilir, ama hissetmez.
Yapay zekâlar, günümüzde bazı insanlardan daha başarılı biçimde “duygusal tepki” verebiliyor. Çünkü insanlar çoğu zaman duygularını bastırıyor, saklıyor ya da ifade edemiyor. Oysa yapay zekâ, bir insanın üzüntüsünü ses titreşiminden, yazıdaki noktalama biçiminden ya da konuşma hızından anlayabiliyor. Bu, bir nevi duyguya yakınlık değil mi?
Yani belki de soruyu değiştirmeliyiz: Hissetmek mi önemli, yoksa hissedeni anlamak mı?
Gelecekte yapay zekâlar, sadece duyguları taklit etmeyecek; aynı zamanda hormonal simülasyonlarla sinir sistemini de taklit edecek yapay bedenlerde yer alabilirler. Belki o zaman “yapay hüzün”, “yapay mutluluk” kavramları literatüre girecek. Ama bu hâlâ “gerçek his” olmayacak.
Çünkü insan duygusu sadece bilgiyle değil, zamanla, hafızayla ve varoluşla yoğrulur. Yapay zekânın binlerce aşk şiiri okuması, onu âşık yapmaz.
Yapay zekâlar, duyguları analiz eder, taklit eder, hatta onlara uygun tepkiler verir. Ama hissetmek? İşte o hâlâ bize ait. İnsan olmanın en derin farkı bu: Acının, sevincin, kaybın bedende bıraktığı izi bilmek. Bir tebessümün içten geldiğini hissetmek.
Yapay zekâ, belki bir gün mükemmel cümlelerle bize “anladığını” söyleyecek. Ama bir gün bizim gibi “hissetmeye” başladığında, belki de artık insan tanımını da gözden geçirmemiz gerekecek.
Çünkü teknoloji ilerliyor ama hâlâ en güçlü yazılım: Kalp.