Eğitim ihmal edilemez

Çağdaş ve kalkınmış bir dünyada yerimizi alabilmemiz için herkesin kabul ettiği “eğitimin gerekliliği” üzerinde durmak istiyorum. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak istiyorsak ülkenin gerçeklerini göz önüne alarak bilimin ışığında yürütülecek bir eğitim modelini mutlaka bulup uygulamak zorundayız.
Cumhuriyetin kurulmasıyla başlayan eğitim faaliyetleriyle Anadolu insanı adeta sınıf atlamıştı. Köy Enstitüleri bu değişimin öncü gücü olmuştu. Eşitlikçi yaklaşımla zengin-fakir demeden her çocuk, okulda bu toplumun eşit yurttaşları olduğunun farkına vardırılma ve onlara özgüven duygusu aşılanmıştı. Okullardaki tek tip kıyafet uygulaması da öğrenciler arasındaki toplumsal farklılıkları ortadan kaldırmıştı. Ağanın çocuğuyla marabasının çocuğu aynı okula, aynı kıyafetle gidiyordu. Toplumsal eşitlik duygusu böyle gelişiyordu…
Günümüzde sıkça duyduğumuz toplumsal kutuplaşma duygusu eşitlikçi eğitimde güneşi gören buz misali eritilmiş. Ülkemizin içinde bulunduğu kutuplaşmaları görünce geçmişi arıyor mu insan?..
Prof. Dr. Selçuk Şirin hocanın “Ya Adalet Ya Sefalet” kitabındaki şu cümlelere katılmamak elde değil: Adaletin ve hürriyetin olmadığı yerde dünyanın en iyi eğitim reformu hayata geçmiş olsa dahi sonuç hüsran oluyor. Dünyanın en iyi okullarını açıp, en modern müfredatını uygulasanız dahi, eğer bir ülkede adil rekabet ve özgür düşüncenin önüne engeller konulmuşsa bütün bu çabalar boşa gidiyor.”
Maalesef ülkemizde adalete olan güven erozyona uğramış, özgürlüklerin kullanılması suça dönüşmüş, basın özgürlüğü kalmamış ve anayasaya uyulmuyor inancı, toplumu etkisi altına almış durumda. Kime sorsanız özgürce konuşamamaktan ve yazamamaktan şikayet eder hale gelmiş. Tıpkı on kere ölçüp bir kere kesen terzi misali yazarken ve konuşurken başına neler gelebileceğini düşünen bir topluma dönüşmüşüz.
Ülkeyi yıllardır yöneten bir iktidarın eğitimle bu denli oynamasının anlaşılır bir yanı yoktur. Yaz boz tahtasına dönen eğitimin gelecek nesillere hiçbir şey veremeyeceği ortadadır. Ceketimi satıp çocuğumu okuturum, diyen bir toplumdan, okuyup da ne olacak? diyen bir topluma dönüşmeye başladık ki bu da ülkenin geleceği açısından son derece tehlikelidir.
Düşünsenize, “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede” diyen Prof. Dr. Bülent Arı YÖK denetleme kurulunda görev yapıyor!.. Vay halimize… Cehaleti kutsayan anlayışa sahip kişilerin yön verdiği eğitim sisteminden çağdaş, bilimsel ve adaletli bir toplum yaratılabilir mi?
Geçmişte uygulanan eğitim modellerinin bugünkünün çok daha ilerisinde olduğuna inanıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenlerin ülkenin en ücra köşelerinde onurlu ve özverili çalışmaları ülkemizdeki çağdaşlaşma çabalarına katkı vermiş, demokrasi ve adalet duygusunun besin kaynağı olmuştur.
Gelişimin, demokrasinin, çağdaşlaşmanın, adil toplum olmanın yolu, akıl ve bilimin referans alındığı bir eğitim sitemini hayata geçirmektir. Geleceğimizi ihmal etmeyelim…