Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
23°
Ara

Sivil toplumun sesi neden kısıldı?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sivil toplumun sesi neden kısıldı?

Türkiye’nin siyasal ve toplumsal tarihine baktığımızda, yöneten ile yönetilen arasında kurulan ilişkinin hiçbir zaman tam anlamıyla eşitlik ve katılım temelli olmadığını görürüz. Merkez her daim güçlüydü; çevre ise bastırılan, dışlanan, ötelenendi. İşte bu ikili yapıyı bize en net şekilde anlatan isimlerden biri de Şerif Mardin’dir. Mardin’in meşhur merkez-çevre teorisi, sadece bir siyasal analiz değildir; aynı zamanda Türkiye’de sivil toplumun neden bir türlü olması gerektiği gibi gelişemediğinin de sosyolojik şifresidir. 

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren merkez; devletin, bürokrasinin ve seçkinlerin yer aldığı yapıyı temsil ederken, çevre ise Anadolu’daki halkı, geleneksel yapıları ve sivil inisiyatifleri temsil ediyordu. Sivil toplum kuruluşları da aslında bu çevrenin sesi olmalıydı. Ancak ne yazık ki bu kuruluşlar uzun yıllar boyunca ya merkezin gölgesinde kaldı ya da merkezle barışabilmek uğruna kendilerini dönüştürmek zorunda bırakıldılar. 

Bugün geldiğimiz noktada ise tablo daha da iç karartıcı. Sivil toplum kuruluşları, özellikle de dernek, federasyon ve vakıf düzeyinde olanlar, büyük oranda hemşehri derneklerine indirgenmiş durumda. Bu derneklerin bazıları kültürel dayanışma açısından anlamlı işlere imza atsa da, büyük bir kısmı artık ne toplumu uyandıracak bir bilinç oluşturabiliyor ne de toplumsal dönüşümde öncü rol oynayabiliyor. Çünkü ortada ne idealist bir kadro var ne de bilgi, birikim ve duruş sahibi bireyler. Sivil toplum; liyakatsizlik, popülizm ve kişisel çıkarların dar koridoruna hapsedilmiş durumda. 

Oysa bir toplumun uyanışı, sadece siyasal iktidarlarla değil; sivil inisiyatifin, halkın içinden çıkan seslerin gücüyle mümkündür. Gerçek bir sivil toplum; haksızlık karşısında susmayan, her türlü ayrımcılığa karşı eşitliği savunan, eğitimi, özgürlüğü, çevreyi ve adaleti önceleyen bir yapıdır. Fakat bugün çoğu dernek, bir avuç insanın fotoğraf verme platformuna, bazen de kişisel kariyer basamağına dönüşmüş durumda. 

Şerif Mardin’in analiz ettiği gibi, çevrenin merkeze etkili biçimde dahil olması ve kendi değerleriyle merkeze meydan okuyabilmesi için önce örgütlenmesi, bilinçlenmesi ve kendi sivil kurumlarını güçlendirmesi gerekir. Bu da ancak bilgiyle, eğitimle, dayanışmayla olur. Bugünün sivil toplum yapısı ise tam aksine, bireyleri edilgenleştiren, onları sorgulamayan, eleştirmeyen, sadece alkışlayan bir yapıya mahkûm ediyor. 

Bu kısır döngüyü kırmak zorundayız. 

Yeni bir sivil toplum anlayışına, yeni bir uyanışa ihtiyaç var. Her kesimden, her düşünceden insanın ortak zeminde buluştuğu, bilgiyi ve liyakati öncelediği, hesap verebilirliği benimsediği bir yapı. Yoksa “sivil toplum” dediğimiz şey, sadece tabelalardan ve protokol fotoğraflarından ibaret kalacak. 

Ve en önemlisi, unutmayalım: Toplumun sesi kısıldığında, adaletin, vicdanın ve değişimin de sesi kesilir.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *