Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Ara

Türkiye'yi çürütüyorlar!

YAYINLAMA:
Türkiye'yi çürütüyorlar!

Ülke olarak freni boşalan bir kamyon misali hep birlikte bir bilinmeze doğru hızla gidiyoruz Gün geçmiyor ki "Bu kadarı da olmaz" dediğimiz her şey oluyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre "5 milyon" kişi açın demiş bakanlığın Alo 144 sosyal yardım hattını arayanlardan 4.947.000 kişi "Açım yardım istiyorum" demiş. Dostlar; Bize  eskiyi anlatın diyorlar ne anlatayım Herkesin cebinde para vardı Şekeri çuvalla, yağı tenekeyle alırdı Düğünlerde çeyrekten aşağısı takılmazdı Etsiz yemek olmazdı, tavuk satılmazdı, tavuk döner diye bir şey yoktu Herkes hayatının bir yerinde mutlaka ev sahibi olurdu Haa bir de, sokaklarda sadece Türkler gezerdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki: "Hukukun kapsama alanı dışında tutulduğunuz eski Türkiye'yi özlüyor olabilirsiniz ama yeni Türkiye'de haddinizi bileceksiniz." Beyefendi Bir Had listeniz var mı? Bazen bende haddimi aşıyor olabilirim. Bizim haddimiz belli.

 

Şöyle ki Türkiye bu değil. Türkiye’yi çürütüyorlar. AKP iktidarını sürdürmek için deyim yerindeyse her tuşa basıyor. Her bastığında  onlarca aydın, gazeteci, AKP iktidarına muhalif, konuşan, yazan çizen kim varsa AKP iktidarının sopasından nasibini alıyor. Zaten öyle bir haldeyiz ki hukuk olmazsa suç olmasına gerek yok.Olmayan yasalarla tutuklanır, yargılanır, ihraç edilir, yillarca içerde tutulursunuz..Yargı, yasama, yürütme tek kişinin dudak arasında olmaz dedik anlatamadı. Gerçekten bunların gözleri görmüyor,kulakları duymuyor, akılları iktidar gücüden tutulmuş bulunuyor.Şu işe bakın! İşçi, işveren, köylü, şehirli, çalışan, emekli, genç, yaşlı, kadın, erkek, hemen herkes zorda. Herhangi bir hükümetin kolay yapamayacağı bir şey bu, çok istisna… Hep dedim, çok kurnaz olduklarını sanıyorsunuz ama kendi çıkarlarını korumaktan bile uzaklar. Kendileri için bile çare üretemedikçe de tek çare baskıyı artırıyorlar. Oysa bunu yaparak kendi üstlerindeki baskıyı da artırıyorlar. Bu bir kısır döngüye dönüştü. Kendi tasarladıkları ama kurucu istidattan uzak olduğu için tıkanan sistem bu durumdan çıkışa da bir yol vermiyor. Vatandaş, seçmen, hiç kimse dışarıda kalmamak kaydıyla kendi haklarını ve sorumluluklarını idrak edene kadar da yol vermeyecek gibi görünüyor. Çok zorlu ama çok öğretici

Devlet aklı
Günümüzde siyaset için halk amaç değil araç haline gelmiştir.  Bu Machiavelli’nin hala yaşatıldığını ve siyasi idol olarak benimsendiğinin de kanıtı niteliğine ulaşmıştır ki zaten o da Firavun siyasetidir. Orta Doğu’yu ise İbn Haldun en gerçek halile özetlemiştir. Anadolu’da ise bu padişah vari gücü öven isim olarak Mevlana pratiğini düşünebiliriz.  En doğal haliyle dünyanın tüm sözde güç sahibi olduğu iddia edilen liderlerinin benimsediği bu yöntem, İtalya’dan Rusya’ya Çin’den İngiltere’ye İsrail’den Orta Doğu BM’den Avrupa Birliği hatta İslam Birliği yönetimlerine kadar işlenmiş ve hala işlenmektedir. Bu olgunsuz duruşa karşı çıkan tek kültür Türk kültürüdür. Tarihin amansız hastalığı olan bu “sözde güç pratiği”ne karşı direnen Türk aklı binlerce yıldır bu gerçeğin savaşını vermektedir. En nihayetinde ve günümüz gerçeğinde “Devlet aklı” olarak kayıtsız şartsız benimsenmesi gereken tek yasa Türk Anayasasıdır.

Baro Başkanı'ndan uyarılar
İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, 23 Şubat'ta yapılacak olağanüstü genel kurul ve son dönemde artan soruşturma, gözaltı ve tutuklamalara ilişkin açıklamalarda bulundu. Kaboğlu"Ekim 2024’ten bu yana tanık olduğumuz son 4-5 aylık uygulamalar, aslında anayasal çerçeveye, anayasal kurallara, anayasanın emredici ve yasaklayıcı hükümlerine aykırı yol ve yöntem izlenerek yapılan tutuklamalardır" diyen Kaboğlu, "Bu açıdan tabii ki usul yanlıştır. Usul yanlış olunca hemen şöyle bir kuşku doğuyor. Acaba esasa ilişkin gerçek belge ve bilgi olmadığı için mi usul karartması yapılıyor" dedi. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu: Hukuk güvenliğinin bu kadar ortadan kalkacağını öngörmemiştim Gözaltına almanın kuralları vardır. Son aylarda özellikle yoğunlaşan aramalar, evlere baskınlar, gözaltılar, tutuklamalar aslında ölçü olarak baktığımız zaman anayasal hükümlerin birçok maddesinin sistematik ve sürekli ihlalini göstermektedir. Bir kişi suç işlemiş, şüpheli, kuşku yaratmış olabilir ama o kişi hangi işlemle kendi işlediği varsayılan suçun ortaya çıkarılacağı konusu anayasada, ceza kanununda, ceza muhakemeleri kanunda yazılıdır. İfadeye çağırma böyledir. Arama aynı çerçevede yer alır. Gözaltına almanın kuralları var. Hele hele tutuklama, çok istisnai bir durumdur, yaptırımdır. Özellikle adli kontrol seçeneği geldikten sonra artık tutuklama tamamen istisnai bir duruma, tamamen ağır cezalı suç üstü hâliyle sınırlı kalması gereken bir uygulamadır.

 

Hapse konulan birçok seçilmiş siyasi şahsiyet, belediye başkanları, avukat; önce arama yapılıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, daha sonra iddianame, haftalar ve aylar sürüyor. Özgürlüğünden alıkonuluyor. Bu açıdan bakıldığı zaman bu tablo aslında 12 Eylül, 12 Mart gibi geçmişe gittiğimiz zaman, son 50-55 yıllık bir döneme gittiğimiz zaman ilktir böyle bir uygulama. Uygulamalar dizisi ilk kez karşımıza çıkıyor. Hedef aldığı kitlelerin genişliği, yapılan işlemlerin keyfiliği ve sürekliliği açısından bunlar ilktir. Bu açıdan aslında hukuk devleti ya da demokratik hukuk devleti olma özelliğimizin sürekli sorgulanması anlamına gelmektedir. Çünkü anayasamızın ikinci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik ve laik, sosyal bir hukuk devletidir. Terör yaftası o kadar kolay vuruluyor ki, kim teröristtir dediğimiz zaman, kim ki saray rejimini, kim ki Cumhur İttifakı’nı, kim ki Cumhur İttifakı görüntüsü altında parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığını ve yürütmeyi desteklemiyorsa ‘o teröristtir’ denebilecek bir eşiğe geldik. O nedenle çok dikkatli olmamız gerekiyor. Dayanışma halkalarını çok genişletmemiz gerekiyor. Artık daha önceleri olduğu gibi şu kişi şu dünya görüşünden, o kişi öbür dünya görüşündendir, ona oh olsun, buna olmasın diye değil.

Seçim yaklaştıkça saray ve çevresi büyük bir telaşa kapılıyor. O zaman bir yandan demokratik topluma saldırıyor, öbür yandan siyasal topluma saldırıyor. Bir yandan demokratik siyaset alanını daraltıyor, öte yandan sivil toplumu sindirmeye çalışıyor ama nereye kadar...Bir türlü Türkiye’nin geri kalan yarısını sindiremedi. Bu durum itibarıyla bu tablonun özeti şu. 2017 değişikliği sırasında bu değişikliği planlayanlar, büyük ölçüde siyasal egemenliğe el koydular ama toplumsal egemenliğe hâkim olamadılar. Şu anda demek ki bizim elimizdeki koz, toplumsal egemenliği onlara verip vermeyeceğimizde düğümleniyor.

TÜSİAD ve HÜDAPAR
TÜSİAD'ın toplantısında yapılan açıklamalar "darbe sevicilik" HÜDA-PAR toplantısında yapılan açıklamalar "demokrasi çağrısı" öyle mi?Aklınızı sevsinler... TÜSİAD üyeleri 4,500’e yakın şirketi temsil eder. Bu şirketler yaklaşık olarak; Kamu dışı milli gelirin yarısını (%50), Dış ticaretin %85’ini (enerji ithalatı hariç), Kayıtlı istihdamın %50’sini (kamu ve tarım hariç), Kurumlar vergisinin %80’ini öder. TÜSİAD bıçak kemiğe dayandığı için çıkış yaptı. Yapmadan 10 kere düşündüler ve başka çıkış yolu göremediler.  Normalde sermaye ürkektir, kolay kolay konuşmaz ve kazanımlarını kaybetmemek için susar. Eğer konuştuysa bu; Türkiye'nin çözülme sürecinde olduğunu ve topyekün çöküşe doğru gittiğini ve artık sessiz kalarak durumunu koruyabilmek imkanı kalmadığını gösterir.TÜSİAD ile yapacak olan kavga yabancı yatırımcıları tamamını ülkeden kaçıracağı gibi Mehmet Şimşek'in yurtdışında gidip konuşacağı bir yerin kalmamasına neden olacaktır.İktidarın için tek çıkış yolu; ekonomiyi düzeltmektir. Bu düzeltme işi hukuk ile başlar, Yargıyı muhaliflere yönelik sopa olarak kullanmamak, insan hak ve özgürlüklerinin önündeki engelleri kaldırmak, Anayasa'ya uymak, liyakata özen göstermek, partizanlığa son vermek ve Demokrasiye saygı duymak ile devam eder.

TÜSİAD yöneticileri ile ilgili Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğini'nin karar yazısında, "yaptıkları konuşma içeriği ve savunmalarında da belirttikleri üzere yalnızca basın aracılığıyla bilgi sahibi oldukları ve içeriğini bilmedikleri olaylara ilişkin yargıyı telkin ve yönlendirme ile gerçeğe aykırı dezenformasyon içerikli beyanlarda bulundukları" ifadesi kullanılmış.Bu ifadeler yeri gelir “geçinemiyorum” diyen emekliyi, mazot pahalı diyen çiftçiyi, mutfak masraflarına yetiremiyorum diyen ev kadınını da kapsayabilir



 

"Adam sen de demedim", "memleketimin konularını dert ettim ve sen memleketi bize bırak diyenlere pabuç bırakmadım" diyen herkesin, ülkemiz tam da bu insanların gayretleri ile daha aydınlık, şeffaf ve hukukun üstün olduğu günlere kavuşana kadar, böyle ve daha kötüleri olacaktır. Bu TÜSİAD Genel Kurulu'nda söylenenlerle ilgili hukuki analiz yapmak dahi abes.

Türkiye'nin eskisi yenisi yok. Anlamlı olan ayırım o değil. Iyi insan ve kötü insan var. Hukuku üstün tutan insan ve hukuku kendi amacına uyduran insan var. Bir tek vatanımız ve onun bir tek yolculuğu var. O yolculukta git gide sindirilen bir toplum var. Ses çıkartan her kişi başına sayısı çarpanlı bir biçimde artarak büyüyen kaygılı sevenleri var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "siyaset yapmaya çok hevesliyseniz ya parti kurarsınız, ya da ağzınızdan çıkacak iki çift söze bakan muhalefet partilerinden birini seçersiniz" demiş. "Bu ülkede siyasetçiler içeri atılmıyor mu ki?" diye sormayanlar, "bir ülkenin gerçek sahipleri siyasetçiler mi toplum mu?" diye sormayanlar var. Politik ifade özgürlüğü çekirdeğinin dahi bugün Türkiye'de mevcut olmadığı fevkalade açıkken, hala "aslında sorun yok" rolü kesen korkaklar var. Konuyu dolandırmanın alemi yok: Hukuksuzluk hüküm sürüyor. Hukuksuzluğa işaret edenler, ifade özgürlüğünü kullananlar, bizatihi kendisi hukuk garabeti olan mekanizmalarla gözaltına alınıyor. "Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak için gerçek dışı beyan verme" kavramının ta kendisi halk arasında endişe, korku ve panik yaratıyor.
Şimdi de kısa bir alıntıyla bu yazıya nokta koyalım.

Bunları bilmek gerek!
-1600’lü yıllarda Osmanlı'da Hızır peygamberin sağ olup olmadığı tartışılıyordu.
* Avrupa’da Gueriche ilk jeneratörü;
* Thomas Savery de ilk buharlı makineyi yaptı.

-1600’lü yıllarda Osmanlıda Hazreti peygambere saygı olsun diye “Sallallahu aleyhi vesellem” demenin gerekip gerekmediği tartışılıyordu.
* Avrupa’da Pascal, ilk hesap makinesini;
* Newton, yerçekimi yasasını buldu.

-1700’lü yıllarda Osmanlıda Hz. peygamberin anne ve babasının mümin kabul edilip edilmeyeceği tartışılıyordu.
* Avrupa’da Newton, ”Optik” adlı kitabını yayımladı.
* Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı.

* 1700’lü yıllarda Osmanlıda firavunun imanla ölüp ölmediği tartışılıyordu.
* Avrupa’da J.Watt, uzun süreli çalışan buharlı makineyi yaptı;
* Montgolfier kardeşler ilk uçan balon yolculuğunu gerçekleştirdiler.

* Osmanlı bu yüzyıllarda Muhyiddin Arabî’nin Şeyh-i Ekber (Büyük Şeyh) kabul edilip edilmeyeceğini tartışırken;
* Avrupa’da Trevithick, ray üzerinde giden ilk treni (1804) yaptı.

-Bu yüzyıllarda Osmanlı kahve ve tütünün haram olup olmadığını tartışırken;
* Avrupalı stetoskobu ( Kalp ve akciğer dinleme cihazı,1816) bulmuş;
* Ampère, elektrik akımını ölçen ampermetreyi yapmış,
* Faraday, elektromanyetik kuramları geliştirmişti.

-Bu yüzyıllarda Osmanlı ezanı güzel sesle okumanın gerekli olup olmadığını tartışırken;
*Avrupalı Londra’da ilk yer altı trenini (metro) (1863) yapmış,
*Plante, kurşunlu akümülatörü(1859),
*Graves Otis ise asansörü bulmuştu.

* Bu yüzyıllarda Osmanlı medresesi Yezit’e lanet etmenin gerekip gerekmediğini tartışırken;
* Batı’da Cooke ve Wheatstone ilk elektrikli telgrafı buldu.

* Kanuni’den sonra yozlaşmaya başlayan Osmanlı medresesi türbelerin ziyaret edilip edilmeyeceğini tartışırken;
* Batı’da Lavoisier (1781) kimyaya nicel yöntemleri yerleştiriyor, kütlenin korunumu yasasını buluyordu.

* Bu tarihlerde Osmanlı medresesi, kandillerde toplu olarak namaz kılınıp kılınamayacağını tartışırken;
* Batı’da Avogadro Birleşen Hacim Oranları Yasası’nı buluyor (1811) ve kimyada yeni bir çığır açıyordu.

* Yozlaşan ve gittikçe geriye giden medrese “Selamlaşırken eğilmeli mi?” gibi (!) çok önemli bir soruya yanıt ararken;
* Batı’da J.J. Thomson atomun yapısındaki elektronları keşfediyordu.

Iskalamanın en son örneğine ilişkin özet,
* Batı 25 Aralık 2021 tarihinde James Webb Uzay Teleskobunu uzaya gönderdi. bu teleskopla 13,5 milyar ışık yılı uzağı, yani evrenin ilk yıldızlarının oluştuğu zamanı görmeyi olanaklı kılacak.
* Türkiye Cumhuriyeti, şarkı sözünde Hz. Adem'e hakaret edildi mi polemiği içerisinde.

Değişen bir şeyin olmadığı görüyoruz...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *