Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Ara

Vergi politikaları ve yoksulluk: Adaletin sosyolojisi

YAYINLAMA:
Vergi politikaları ve yoksulluk:  Adaletin sosyolojisi

Yoksulluk, yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal yapıyı ve toplumsal dayanışmayı derinden etkileyen bir olgudur. Bu bağlamda, vergi politikaları, yoksullukla mücadelede hem ekonomik hem de toplumsal adaleti sağlamanın en etkili araçlarından biri olarak karşımıza çıkar. Peki, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde vergi politikaları bu rolü ne derece yerine getirebiliyor? Bu soruyu tartışırken, sosyolojinin temel kavramlarından olan "eşitsizlik", "refah devleti" ve "toplumsal adalet" gibi kavramları ele almak kaçınılmazdır. 

Sosyolog Pierre Bourdieu, toplumsal eşitsizliklerin, ekonomik sermayenin yanı sıra kültürel ve sosyal sermaye ile yeniden üretildiğini söyler. Türkiye'deki vergi sistemi de bu eşitsizlikleri körükleyen bir yapı sergiliyor. Vergi gelirlerinin büyük bir kısmı dolaylı vergilere (KDV, ÖTV gibi) dayanıyor. Bu, gelirine oranla daha fazla tüketim yapan düşük gelirli kesim üzerinde ağır bir yük oluşturuyor. Örneğin, bir asgari ücretli, gelirinin büyük bir bölümünü temel gıda ve enerji harcamalarına ayırırken, bu harcamalar üzerindeki vergilerle iki kez mağdur ediliyor. 

Bu durum, refah devleti söylemi ile çelişir. Refah devletinin temel amacı, toplumsal eşitsizlikleri azaltarak herkesin asgari bir yaşam standardına erişmesini sağlamaktır. Ancak Türkiye’deki mevcut vergi yapısı, bu hedefe ulaşmak yerine yoksul kesimi daha da dezavantajlı bir konuma sürüklemektedir.

Türkiye’de gelir vergisi oranlarının %15 ile %40 arasında değiştiği bir sistem uygulanıyor. Ancak TÜİK’in verilerine göre, en zengin %20’lik kesim, toplam gelirin %47’sini elde ederken, en yoksul %20 sadece %6’sını alabiliyor. Bu, artan oranlı verginin teoride adalet sağlamak için tasarlandığını, ancak pratikte etkili bir şekilde uygulanmadığını gösteriyor. 

Yoksullukla mücadelede etkin bir vergi politikası, yalnızca ekonomik önlemlerle değil, toplumsal yapıların göz önünde bulundurulmasıyla mümkündür. Vergi sisteminde yapılacak reformlar, toplumun en kırılgan kesimlerini koruyacak şekilde tasarlanmalıdır. 
Örneğin, Dolaylı Vergi Yükünün Azaltılması, temel ihtiyaç ürünlerinde KDV’nin düşürülmesi, yoksul kesimin üzerindeki yükü hafifletebilir. Bu, aynı zamanda toplumun daha geniş kesimlerinin refah düzeyini artıracaktır. 

Doğrudan Vergilerin Etkinleştirilmesi, gelir ve servet vergilerinde daha güçlü bir artan oranlı sistem uygulanmalıdır. Bu, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin azaltılmasına katkı sağlayabilir. 

Toplumsal Yatırımların Artırılması, vergi gelirlerinin eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere yönlendirilmesi, bireylerin sosyal sermayelerini artırarak toplumsal eşitsizliği uzun vadede azaltacaktır. 

Vergi politikalarının yoksullukla mücadeledeki rolünü tartışırken, sosyolojinin bize sunduğu en önemli kavramlardan biri "toplumsal dayanışma"dır. Vergi sistemi, toplumun tüm kesimlerinin refahını artıracak şekilde düzenlendiğinde, yalnızca bireysel değil, toplumsal refah da artacaktır. Türkiye’nin mevcut vergi yapısında yapılacak reformlar, sadece ekonomik bir gereklilik değil, aynı zamanda toplumsal adaletin tesisi için bir zorunluluktur. 

Unutulmamalıdır ki adalet, bir toplumun sürdürülebilirliği için vazgeçilmez bir değerdir. Vergi politikalarının adil bir yapıya kavuşturulması, yoksulluğun azaltılmasının yanı sıra toplumsal dayanışmayı güçlendirecek ve Türkiye’nin daha eşitlikçi bir geleceğe ulaşmasına katkı sağlayacaktır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *