Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
17°
Ara

1980’lerde çocuk 90’larda asker 2000’lerde anne-baba...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
1980’lerde çocuk 90’larda asker 2000’lerde anne-baba...

1980’lerde çocuk olmak bambaşkaydı. Tablet dediğin, annemin sofra bezi serdiği masanın üzerindeki herhangi bir kutuydu. İnternet yok, telefon jetonla çalışır, sokağa çıkma iznimiz, annemizin pencereden “Yemeğe geeel” diye bağırmasıydı. Oyun mu? Sek sek, misket, gazoz kapağı... Bir de tabii mahalle maçları: top plastik, kaleler iki taş, hakem de mahallede en çok dayak yiyen çocuk!

90’lara gelince sıra askerlikteydi. Askerlik dediğin şimdiki gibi “selfie + story” paketi değildi. 18 ay sürünmek, ayakkabının içine çorap yerine gazete kâğıdı koymaktı. Komutan bağırınca anında olgunlaşıp, köyden çıkmış delikanlı yerine ülkenin kaderini sırtlayan adam pozu keserdik. O zamanlar askere gitmeyene kız vermeme olayı hakikaten vardı. Şimdi damat adayına sormuyorlar bile askerlik konusunu?” O günlerde bedelli lafını duyana “bedava mı askerlik yapacaksın?” diye kızılırdı mesela...

2000’ler… Evlendik, çocuk sahibi olduk. O dönem anne-baba olmak da başka bir dertti. Ne bez vardı bolca, ne mama ucuzdu. Ama biz gene idare ettik. Çocuğu parka götürmek “pedagog tavsiyesi” değil, mahalledeki salıncağı boş bulabilirsek şanstı. Aynen öyle. Bir tek Atatürk Parkında vardı salıncak çünkü. Bir de Hamamönünde Ulusal Egemenlik Parkında. Kırık dökük kaydıraklar, salıncaklar. Televizyonda çocuk kanalı yok, çizgi film saatini kaçırırsan bitti. Bizim çocuklar ağlarsa derdimiz “komşu duyacak” olurdu, şimdiki anne-babaların derdi “ekrana çok bakıyor, gözleri bozulur mu?”

Sonra 2010’lar geldi. Teknoloji çağında anne-baba olmak, evlatla yarışa dönüştü. Biz Facebook’u çözerken, çocuklar Instagram’da fenomen olmuştu. Biz hâlâ “tuşlu telefon iyidir, şarjı 1 hafta gider” diye hava atarken, çocuklar şarj aletiyle gezer oldu.

Ve 2020’ler… Dünya ters yüz. Çocuklar artık 30 yaşına gelse de “çocuk” muamelesi görüyor. Evlenme yaşı uzadıkça uzuyor. Bizim dönemimizde 22 yaşında damatlık provaları yapardık; şimdiki gençler 32’sinde hâlâ “kariyerimi oturtmaya çalışıyorum” diyor ya da kendisince yarattığı kriterlerine göre hala iş bulamamış evin en karanlık odasında, bilgisayar başında. Eskiden askerden geleni kapıda davul zurnayla karşılarlardı, şimdi askerden gelenin ilk işi “selfie” yüklemek oluyor: “Kışla bitti, ben geldim.” zannedersin ki 550 gün ailesinden uzak kalmış...

Ama hakkını yemeyelim, her neslin yükü başka… Bizim yükümüz asker postalı, çocuk bezi, tüplü televizyondu. Şimdikilerin yükü kira, kredi kartı, elektrik faturası vesaire, vesaire...

Sonuç mu? Biz 80’lerde misket oynayarak mutlu olduk, 90’larda askerlikte olgunlaştık, 2000’lerde anne-baba olup sorumluluk öğrendik. 2020’lerde ise hâlâ öğreniyoruz… Tek farkla: O zamanlar toplumun geneli olarak cebimizde 5 lira vardı ve mutluyduk. Yüzler gülüyordu. Şimdi cebimizde lafın gelişi 5 bin var ve hâlâ toplum olarak mutsuzuz. Çünkü değer yargılarımız, mutluluklarımız, ve kültürümüz günden güne değişiyor. Kim bilir 2030'ları da yaşarsak bu yazdıklarımı bile çok arayacakmışız gibi geliyor bana...

Kısmet!


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *