Çok beklersin emmoğlu!

Bir varmış, bir yokmuş…
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir ilçede yeni seçilmiş bir belediye başkanı varmış.
Bu başkanın gözüne bir genç mühendis ilişmiş. Üniversiteden mezun olmuş ama iş güç bulamamış, bir türlü dikiş tutturamamış. Başkan ona sahip çıkmış. Önce sözleşmeli işçi yapmış. Sonra bir müdürlüğe vekil etmiş. Ardından da memuriyet yolunu açmış.
Yıllar yılları kovalamış…
O mühendis daha genç yaşında meclis üyesi olmuş, ardından teknik başkan yardımcılığına getirilmiş. İki dönem yan yana çalışmışlar. Başkan, öyle destek olmuş ki; kelimeleri bile toparlamakta zorlanan o mühendis, parıl parıl parlamış. Eğer o başkan elinden tutmasa, bir inşaat ofisinde sadece projelere imza atan sıradan bir adam olarak kalırmış.
Ama olmamış. Başkan onu büyütmüş, siyasete sokmuş.
Derken yıllar geçmiş, o mühendis sonunda belediye başkanı olmuş.
Lakin işte masal burada bozulmuş…
Ona kol kanat geren, onu var eden rahmetli başkanın adını taşıyan (bir önceki dönemin başkanının yaptığı)sosyal tesisi bile erkeklere kapatıp sadece kadınlara özel yapmış. O alanı bakımsızlığa bırakmış. Rahmetlinin döneminden kalan, karşı parti bile geldiğinde yerlerinden edilmeyen özel kalem çalışanlarını görevden düşürmüş.
Ve en acısı da şuymuş:
O rahmetli başkanın evladı işsiz kalmış. Başka partilerin insanları bile ona iş ararken, kendi babasının bizzat elleri ile büyüttüğü o başkan, ona bir randevu dahi vermezmiş.
Oysaki rahmetlinin yadigarı evladını işe alsa değil herhangi bir siyasi, kahve köşelerinde bile herkes onu tebrik edecekmiş.
İşte böyleymiş bu masalın sonu…
Onu var edenlere vefası olmayan birinden, ilçesine, halkına, dostlarına vefa beklemek boşunaymış...
Ve o zamanda herkesin birbirine bu başkan için söylediği söz ise “Çok beklersin emmoğlu… Çok beklersin!” imiş...