Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
20°
Ara

Herkes üniversiteli ama...

YAYINLAMA:
Herkes üniversiteli ama...

Bugün Türkiye’de büyük bir ironi yaşanıyor. Neredeyse herkes üniversite mezunu ama mahallede saçımızı kestirecek berber yok. Aracımızın lastiği patlıyor, gidecek lastikçi bulmakta zorlanıyoruz. Kaportada bir ezik oluşuyor, sanayide eli tornavida tutan genç bulmak imkânsız hâle gelmiş. Tarlalar boş, atölyeler sessiz, tamirhaneler ustasız. Evet, ülke adım adım nitelikli iş gücünden uzaklaşıyor.

Bizim gençliğimizde lise son sınıflarda toplamda 200 ila 250 öğrenci olurdu. Bunlardan en fazla 40-50’si üniversite sınavını kazanır, bir bölüme yerleşirdi. Diğerleri ise aile mesleğini devam ettirir, ya da kendi yolunu çizerdi. Kimi marangoz olurdu, kimi traktörün arkasına takılır tarlaya çıkardı, kimi çırak olurdu, ustasından meslek öğrenirdi. Herkesin yolu ayrı ama her yolun bir değeri vardı. Şimdi öyle mi? Üniversite okumayan genç neredeyse kalmadı. Diploma sahibi olmak bir mecburiyet gibi gösterildi. Sanki diploması olmayan, adam yerine konulmuyor.

Bugün market kasalarında çalışanların çoğu üniversite mezunu. Üç kuruş maaşla hayata tutunmaya çalışıyorlar. Yıllarını okullarda geçirmiş, umutla mezun olmuş, ama sonunda ne mesleğini yapabilmiş ne de hayalini kurduğu hayatı yaşayabilmiş. Bu da yetmiyor, toplumsal bir baskıya da maruz kalıyorlar. “Ne iş yapıyorsun?” sorusunun karşısına gururla bir meslek ismi koyamamanın ağırlığıyla boğuşuyorlar.

Halbuki asıl eksikliğimiz; berberde, marangozda, sanayide, tarlada. Çünkü bu ülkenin temelini ayakta tutan meslekler artık yok olmaya yüz tuttu. Baba mesleği dediğimiz işler, şimdi neredeyse sadece 70-80 yaşındaki son ustaların ellerinde. Onlara bir şey olsa, dükkân da kepenk indiriyor, bilgi de mezara gidiyor. Çünkü o mesleği devam ettirecek kimse yok.

Geçtiğimiz günlerde bir sanayi sitesine uğradım. Lastiğim patlamıştı. Ufacık bir dükkânın önünde 70’ini devirmiş bir amca uğraşıyor. “Çırak var mı?” diye sordum. “Yok evladım” dedi. “10 senedir kimse kapıdan girmedi. Hepsi üniversiteye gidiyor.” İşte tam da burası, meselemizin özü. Herkes üniversiteye gidiyor ama kimse bir ustanın yanına gitmiyor. Kimse elinin emeğiyle bir meslek öğrenmeyi düşünmüyor. Çünkü bu sistem, çocuklara küçük yaşlardan itibaren şu fikri aşılıyor: “Okumazsan hayatın biter. Üniversiteye gitmezsen kimse seni adam yerine koymaz.”

Sadece okuyan bir toplum olmak, üretmeyen, yapamayan, tamir edemeyen bir toplum olmak anlamına gelir. Sadece masa başında oturan değil, tornavida tutan, çekiç vuran, toprakla uğraşan insanlara da ihtiyacımız var. Üniversite mezunu olmak değil, işe yarar insan olmak kıymetlidir. Herkesin beyaz yakalı olması gerekmiyor. Toplumda her mesleğin bir karşılığı, her emeğin bir yeri var.

Çocuklara sadece üniversite hayali değil, meslek hayali de kurulmalı. Meslek liseleri güçlendirilmeli, çıraklık teşvik edilmeli. Çünkü toplumun ihtiyaç duyduğu altyapı, sadece akademik bilgiyle kurulmaz. Örneğin; arabanız bozulduğunda doktora değil, bir ustaya ihtiyacınız olur. Saçınız uzadığında mühendise değil, berbere gidersiniz. Ama biz şu an tam tersine gidiyoruz. Herkes mühendis, herkes psikolog, herkes işletmeci ama bir musluğu kim tamir edecek belli değil.

Kırsalda artık genç çiftçi bulmak zor. Tarla ekip biçenlerin çoğu emekli yaşta. Gençler ya şehirde iş arıyor ya da zaten başka meslek hayalleriyle yaşayıp toprağı çoktan terk etmiş. Bugün köylerdeki traktörlerin başında hâlâ 60 yaş üstü insanlar varsa, bu bir başarı değil, tam tersi büyük bir eksikliğin göstergesidir.

Bugün mahallemizdeki terziyi, fırıncıyı, kaportacıyı, sobacıyı, kalaycıyı, ayakkabı tamircisini, hatta anahtarcıyı bile mumla arar hale geldik. Esnaflık kültürü, ustalık geleneği, meslek mirası yavaş yavaş siliniyor. Eğer bu gidişatı tersine çeviremezsek, yarın bu meslekler sadece ansiklopedilerde kalacak.

Eğitim sistemi, çocukları tek bir çıkışa yönlendiriyor: Üniversite. Oysa çok yönlü bir sistem lazım bize. Kimisi teknik liseye gitmeli, kimisi çıraklık okuluna. Üniversite, her gencin uğraması gereken bir durak değil. Herkesin aynı yolu yürümesi, herkesi aynı sonuca götürmez. Bu ülkenin hem akademisyene hem kaynakçıya hem yazılımcıya hem de marangozuna ihtiyacı var.

Toplum olarak yeniden düşünmeliyiz. Eğitimin amacı sadece diploma vermek değil, hayatı öğretmek olmalı. Ve en önemlisi; çocuğumuz üniversiteye gitmese de, eliyle ekmeğini kazanıyor ve huzurlu bir hayat yaşıyorsa, bu da büyük bir başarıdır.

Unutmayalım…

Bir gün hepimiz hastalanabiliriz ama herkes doktor olamaz.

Bir gün hepimizin arabası bozulabilir ama herkes usta olamaz.

Bir gün hepimiz saçımızı kestirmek zorunda kalırız ama herkes berber olamaz.

Ama herkes işini severek yaparsa, bu memleket eksik kalmaz.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *