Başlıksız bir ayıp!

Çatalca'da çok güzel bir hafta sonu geçirdik. Oh ne güzel, ne güzel başlıklar, sosyal paylaşım sitelerinde yapılan paylaşımlar. Ama bu geçirmelerin güzelliğinin Çatalca'ya yansımalarına bakalım.
Aleni olarak buradan sesleniyorum. Çatalca'da güzel bir hafta sonu geçirmeye gelipte bu ilçenin doğasının içine eden kendini bilmezlere sesleniyorum. Zaten gereğini yapan kimse bu sözlerimi üzerine alınmaz. Tamam Çatalca'ya geliyorsunuz da ruhunuzu neden evde bırakıyorsunuz?
Her köşe başı piknikçi, her ağacın dibi mangalcı. Dere kenarı, göl kenarı, orman içi… Çatalca'nın her karışı nefes almak isteyenlerle dolup taşıyor. Evet, biz Çatalcalılar misafiri severiz, doğamızı paylaşmaktan çekinmeyiz ama bir yere kadar! Çünkü artık iş misafirlikten çıktı, çirkinliğe, duyarsızlığa ve doğa katliamına dönüştü.
Her hafta sonu İstanbul’un dört bir yanından gelen yüzbinlerce insan, Çatalca’ya akıyor. Gelen geliyor da, ardında bir çöp dağını, trafik karmaşasını, sinir harbini bırakıp gidiyor. Giderken de “Ne güzel bir gün geçirdik” diyorlar ama geride bıraktıkları manzaradan bir haberler! Kimse de dönüp arkasına bakmıyor. Çünkü bu şehrin doğasını kendisininmiş gibi gören yok!
Trafik konusu tam rezalet!
Trafik desen, tam bir rezalet. Köy yolları artık köy yolundan çıkmış, şehir içi bulvarına dönmüş. Üstelik yolları tıkayan sadece kalabalık değil. Yeni ehliyet almış ama trafiği bilmeyen, park etmeyi bilmeyen, hatta direksiyon tutmayı bilmeyen acemi şoförlerin sürü halinde gelmesiyle mahalle içlerinde adeta felç yaşanıyor. Aracını evin girişine park eden mi ararsın, ana yolun ortasında mangal yakanı mı? Jandarma sağ olsun, elinden geldiğince nazik davranıyor ama nafile. Adam “Benim hafta sonum, istediğimi yaparım” kafasında! Uyarıyı dinleyen yok, kurala uyan yok. Çünkü saygı yok!
En büyük yara: Çöp!
Ama asıl sorun, asıl kanayan yara: Çöp!
Evet, koca harflerle yazıyorum. Çünkü mesele büyük. Çünkü mesele utanç verici. Çünkü mesele artık içinden çıkılamaz bir hale geliyor. Gelip burada gününü geçirenlerin büyük bir kısmı, arkasında bıraktığı pet şişeyi, izmariti, teneke kutuyu, mangal külünü toplama zahmetine bile girmiyor. “Bir poşete koyar, bir konteynere atar” umudu taşıyan varsa yanılıyor. Çünkü çöpünü olduğu yere bırakıp çekip giden bir güruh var.
Ve herkesin unuttuğu bir detay var: Burası İstanbul’un en geniş yüzölçümüne sahip ilçesi. Bu çöpü toplayacak ne ekip var, ne araç. Ormanın içine kamyon mu girecek? Göl kenarına çöp kamyonu mu yanaşacak? Yanaşamaz. Belediyeden de bu konuda bir çözüm beklemek şu saatten sonra hayalcilik olur. Evet, doğru duydunuz. Çünkü ne böyle bir ekipman var, ne bu işi becerebilecek bir irade!
Halk bilinçlensin!
Hep aynı klişe: “Halk bilinçlensin” Ee? Bilinçlensin diye ne yapılıyor? Nerede caydırıcı cezalar? Nerede kontrol? Nerede örnek davranış sergileyen kamu görevlileri, gönüllüler? Yok!
Ben buradan açık açık söylüyorum: Bu gidişle Çatalca çöplüğe dönecek.
Doğal güzelliklerimiz, piknik alanlarımız, dere yataklarımız, göl kenarlarımız artık doğa değil, çöplük sınırında. Eğer bugün sesimizi çıkarmazsak, yarın piknik yapılacak yer değil, maske takıp çöp temizleyeceğimiz yerler arar hale geleceğiz. Bugün “bir şey olmaz” diyerek yere atılan o çöp, yarın Çatalca’nın boğazına dolanacak.
Son sözüm ise;
Buraya gelen her vatandaş, Çatalca’ya bir misafir gibi değil, kendi evi gibi davranmak zorundadır. Saygı duymuyorsan gelmeyeceksin. Trafiği kilitliyorsan direksiyon başına geçmeyeceksin. Çöpünü toplamıyorsan dışarı çıkmayacaksın. Bu kadar net!
Çatalca kimsenin çöplüğü değil. Değil ve olmayacak!