Yapay zeka ve hayatımız!

Sabah kalktığında cep telefonuna göz atmadan güne başlayan kaldı mı? Bildirimler, mesajlar, öneriler, hatırlatmalar… Ve bütün bunların arkasında görünmeyen ama her şeyi bilen bir yapı: Yapay Zeka. Hani şu eskiden sadece filmlerde gördüğümüz, şimdi ise burnumuzun dibinde nefes alıp veren teknoloji.
Gelin bu yazıda biraz onunla dertleşelim. Çünkü hayatımıza öyle bir girdi ki, artık onsuz bir gün geçirmek neredeyse mümkün değil. Ama iyi mi oldu, kötü mü oldu, işte orası biraz tartışmalı.
Düğmeye bastık ve başladı !
Eskiden teknoloji dediğimiz şey düğmeye basınca çalışan bir cihazdı. Televizyon, radyo, çamaşır makinesi… Hepsinin bir mantığı vardı. Ama şimdi işler değişti. Bir düğmeye bastık, yapay zekâ geldi; ama bu sefer o düğmeye kimin bastığı da, ne zaman duracağı da meçhul.
Cep telefonun “sana özel” bildirim gönderiyor, e-posta kutun "senin dilinden" yazılmış otomatik maillerle doluyor. Market alışverişine çıktığında karşına "senin damak tadına uygun" ürünler çıkıyor. Biri seni kameradan tanıyor, öbürü sesinden anlıyor. Şimdi söyle bana sevgili okur: Bu iş normal mi?
Hayatımızı kolaylaştırdı mı?
Evet.
Hakkını yemeyelim. İşin iyi yanları yok değil. Doktor randevusu almaktan tut, çocuğunun ödevini yapmasına yardımcı olmaya kadar her yerde.
Hastalıkları daha erken teşhis ediyor, afet anında yönlendirme yapıyor.
Belediyeler bile artık yapay zekâyla trafik akışını düzenliyor, çöp toplanacak sokakları hesaplıyor.
Ve biz farkında olmadan bu sisteme alışıyoruz. Hatta öyle bir alışıyoruz ki, navigasyon "sağa dön" demese kendi mahallemizi bile şaşıracak hale geliyoruz.
Ama ya insanlık?
İşte işin biraz da düşündüren tarafı burada başlıyor.
Bir zamanlar kitap okuyarak büyüyen çocuklar, şimdi ChatGPT’ye ödev yazdırıyor.
Bir zamanlar gazeteci, haberin peşinden koşardı. Şimdi bazı internet sitelerinde haberleri bile yapay zeka yazıyor.
Ve belki de en önemlisi: İnsan teması azaldı.
Birine "Nasılsın?" demek yerine emoji yolluyoruz. Birine bir mektup yazmak yerine sesli komut veriyoruz. Biz kolaylaştıkça, biz olmaktan uzaklaştık.
Kendimize Sormamız Gereken Birkaç Soru Var;
Biz bu teknolojiyi mi yönetiyoruz, yoksa o mu bizi?
Daha hızlı bilgiye ulaşmak mı iyi, yoksa o bilginin içine insan eli değmesi mi?
Mahremiyet nerede başlıyor, güvenlik nerede bitiyor?
Bu soruların cevabı, teknolojide değil; bizde gizli.
Kapatılamayan yapay zeka mı?
Kapatılamayan dertlerimiz mi?
Geçtiğimiz günlerde medyada bir haber dolaştı: “Yapay zekâ kapatılamadı!”
Yok artık dedim, bir biz eksiktik robotlarla uğraşmadığımız. Meğer mesele, bir sistemin kapanmaması değilmiş, artık bizim bu sistemden kopamıyor olmamızmış.
Yani "kapatılamayan yapay zekâ" değil de, "durdurulamayan insan kolaycılığı" gibi düşün.
Peki ne yapmalı?
Ben gazeteciyim. Teknolojiyi severim ama sorgularım da. Bence mesele teknolojide değil, onu kullanan bilinçte.
Eğer bir yapay zekâ çocuğumuza ödev hazırlayacaksa, biz onun değer yargılarını kimden öğreneceğiz?
Eğer bir yapay zekâ haber yazacaksa, vicdanı kim olacak?
Eğer bir yapay zekâ hayatımızı yönetecekse, insanlık nereye gidecek?
Bu soruların cevabını henüz kimse bilmiyor. Ama şunu biliyorum:
Yapay zekâ çok zeki olabilir. Ama ona yön veren biz olmazsak, gün gelir kendi yazdığı oyunun figüranları oluruz.
Son sözüm şu ki;
Her şeyin başı insan.
Teknolojiye hayran olmak başka, ona teslim olmak başka. Hayat kolaylaştı diye hayatın ruhunu kaybetmeye değmez.
Yapay zekâ, bizim zekâmızın bir ürünü. Ama biz, hâlâ ruh taşıyan varlıklarız. Ve unutmayın: Hiçbir yapay zekâ, samimi bir "Nasılsın?" kadar içten olamaz.