“Gebermiş” diyen Müftü gitti: Peki biz neyi konuşacağız?

Çatalca gibi vicdanı geniş, gönlü zengin bir ilçede, ölüye saygı bilincini kaybetmiş bir müftüyle yaşadık bir süre. Oysa bu topraklarda, sadece yaşayanın değil, ölenin de ardından dua edilir. Ettiğin duayla, kurduğun cümleyle adamsındır. Ama bazıları için ne cübbe, ne makam, ne de hafız olmak; insaf ve izan kazandırmıyor.
Sanatçı Volkan Konak’ın ölüm haberini alınca “Sahnede gebermiş” diyecek kadar dilini ve kalbini kaybetmiş bir adamdan bahsediyoruz. Müftülük makamında oturuyordu bu kişi. Kur’an’la, insanlıkla, dinle bütünleşmesi gereken bir ağızdan döküldü bu kelime: “Gebermiş.”
Ve ardından ne oldu? Diyanet apar topar görevden aldı mı? Alır gibi yaptı, sonra vaizlik unvanıyla Kocaeli'ye gönderdi. Bir başka kürsüye, bir başka mikrofona. Bu mu ceza? Bu mu sorumluluk? Bu mu kamu vicdanını rahatlatmak?
Hakkında açılmış iki ayrı dava ve 9 yıl hapis istemi var! Yetmedi görevden alınması ile ilgili yaptığı paylaşımla bile tüm tepkileri yine üzerine çekti.
Resmen bir savaşta olduğunu ilan etmiş. Savaş kimle? Hizmet etmek için vergilerinden maaş aldığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile mi?
Sormak gerekiyor şimdi:
Toplumu ayrıştıran bu dil neden bu kadar rahat kullanılıyor?
Neden bu zihniyet hâlâ başka yerlerde görev bulabiliyor?
Diyanet gibi bir kurum, bir açıklama yapma gereği bile duymadan, sadece sessizlikle geçiştirerek bu halkın gözünün içine baka baka neyi örtüyor?
Bu halk sessizdir ama aptal değildir. Bu halk, bu ülkede görev yapanın duruşuna, diline, adaletine bakar. “Gebermiş” diyen bir müftü, bu topraklara ve bizim için en kutsal , en saygı duyulan müftülük makamına, sadece gölge düşürmüştür. Görevden alınması yetmez. O kürsüler artık bu tip isimler için değil, insanlığı hatırlatacak gerçek din adamları için var olmalı.
Bakın burası çok net: Müftü demek, dinin temsilcisi demek. Ama bu kişi, temsil değil; ihaneti çağrıştırıyor. Ölüm karşısında bile nefret kusan biri, hangi ayetin, hangi sünnetin, hangi vicdanın yolunda yürüyor? Biz buna müsamaha gösterirsek, yarın bir başkasının ölüsüne de nefretle saldırır...
Bu yazı, sadece bir kişinin sözleriyle ilgili değil. Bu yazı, Diyanet'in bu gibi durumlara karşı çok fazla normalmiş gibi duruşu ile ilgili olduğu için de bunu sorgulamak içindir. Biz bu ülkede gerçekten vicdanı olan din görevlileri görmek istiyoruz. Halkın inancını temsil eden değil, istismar eden değil; yaşatan, birleştiren, iyiliği anlatan insanlar görmek istiyoruz.
Kocaeli halkına da buradan bir selam: O mikrofonlara dikkat edin. Vaaz, kinle değil, hikmetle verilir. Unutmayın; kürsüden çıkan söz, kalbe gider. Kalbe kin ekilirse, toplum çatlar. O sebeple ettiği her cümleye, kullandığı her kelimeye itina ile dikkat edilmeli ki, ben edileceğine inanıyorum, Kocaeli de en az Çatalca halkı kadar bu konularda duyarlıdır...
Biz Çatalca'da bu sayfayı kapattık ama kenara da notumuzu düştük: Bu ülke, “geberdi” diyerek ölüye saygısızlık edenleri unutmaz. Unutursa, hep beraber kaybederiz.