Sese kulak verin

Bir ülkenin ekonomik, sosyal ve de toplumsal kalkınmasında en temel güç, uyguladığı eğitim sistemidir. Eğitimi toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlemediğiniz sürece geri kalmışlıktan kurtulamazsınız. Siyasal iktidarlar, bilimsel ve teknolojik eğitimden kendi gelecekleri için oy devşirmeye çalışırlarsa ortaya kaos çıkar.
Ülkedeki gerek sanayi gerekse de iktisadi olarak eğitimli insan sıkıntısı yaşanması ülkeyi her açıdan geri götürür. Bunun sorumluları da eğitime yön veren iktidar mensuplarıdır. Üzülerek belirtmek isterim ki eğitim sistemimiz, bırakın iktidarın tercihlerini, atanan her bakanın kafasındaki dünya görüşüne göre değişmektedir. Herkesi kendi kafasındaki kalıba sokmak isteyenler, toplumu buna zorlarken ülkenin büyük çoğunluğunun tepkisini aldıklarının farkında değiller. Çocuklarının biat etmesini değil hayatı sorgulamasını isteyen ailelerin sayısının her geçen gün artmakta olmasının nedeni de budur. Korkuya dayalı eğitim ve ahlak değil insani değerlere göre, sorgulayarak oluşan bilimsel ve ahlaki bir felsefe tercih edilmelidir.
Eğitimin ailede başladığını hepimiz kabul ediyoruz. Yeterli eğitim ve bilinçten yoksun bir ailede yetişmek zorunda kalan çocukların iyi bir eğitim temeli alabilmesi oldukça zordur. Bilinçli anne ve babaların çokluğu gelecek nesillerin de her alanda bilinçli olmasının ana koşuludur. Ardından da okullardaki eğitimin kalitesi… İstisnai durum yok mudur derseniz elbette vardır.
Yukarıdaki tespitlerden sonra gelelim ülkemizdeki yaşananlara. İktidara geldiklerinden bu yana laik, demokratik ve bilimsel eğitimden uzaklaşarak tarikat ve cemaatlere hizmet edercesine yapılan eğitim uygulamaları sonunda ne öğrenciler, ne veliler ne de öğretmenler mutlu. Makam ve mevki peşinde koşan yandaşlarını mutlu etmenin ülkeyi kalkındıracağını sandılar. Bunu yaparken de dini oluşumların esiri oldular. Siyasetin girmemesi gereken eğitim kurumlarımızı gericilik batağına soktular. Öğrencilerin bilimsel eğitimden uzaklaştırılması, özgür bireyler olmalarının önüne geçilmesi temel hedefleri haline geldi. Bunları söylerken bir yandan da cumhuriyetle başlatılan eğitim seferberliğinin önderleri, Köy Enstitülerinin kurucusu Hasan Ali Yücel‘i ve dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u rahmetle anmamak olmaz. Anadolu’nun her köşesine yapılan okullar sayesinde insanlarımız aydınlanmaya başladılar. Şimdilerde ise köy okullarını kapatarak aydınlanma meşalesini doğum günü pastasının mumlarını söndürür gibi üfleyip söndürdüler.
Gelinen noktada hem öğrencileri hem de öğretmenleri mutsuzluğa iten uygulamayı hayata geçirdiler. Proje Okulları olarak adlandırılan ve sınav puanı ile girilen okullarda, hem de “dönem sonu” gelmeden, yüzlerce öğretmeni iradeleri dışında, tamamen Milli Eğitim Bakanı’nın inisiyatifiyle başka okullara ve illere atadılar. Ne öğretmenler ne öğrenciler ne de veliler bu atamalara bir anlam veremedi.
Kimse yönetmeliğe sığınmasın. Her yönetmelik mutlak doğru değildir. Hele de ülkede hakim kılınan hukuki iklimde… Gerek mesleki sendikaların gerekse de muhalefetin yönetmeliklerle ilgili açtıkları iptal davalarında, mevcut hukuki ve siyasi konjonktürde iptal kararı vermenin zor olduğunu hepimiz biliyoruz.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki gençlerimiz dünyanın herhangi bir yerinde olup bitenleri anında öğreniyorlar. Akranlarının nasıl bir eğitim aldıklarını görüyorlar. Kendilerine reva görülmek istenen çağdışı ve keyfi uygulamalara ses yükseltiyorlar. Yapılan atamalar karşısında hem öğretmenlerinin yanında hem de kendi geleceklerinin arkasında durmak istiyorlar.
Ülkenin geleceği iktidarın ideolojik tercihlerine feda edilemez. Ulusal ve ülkenin ihtiyaçlarına dayalı bir sistemi tüm paydaşlarla beraber inşa edilmelidir. Eğitim, değişen iktidarların oyuncağı olmaktan çıkarılmalı ve mutlaka milli olmalıdır. Gelişmiş ülkelerdeki uygulamaları inceleyip ülkenin laik, demokratik ve sosyal yapısına uygun bir eğitim modeli oluşturulmalı.
Anaokulundan başlamak üzere sözde değil özde, okullara devamlılık sağlanmalı. Temel eğitimdeki devam zorunluluğu mutlaka takip edilmeli. Hükümetler toplumu geliştirmek ve kalkındırmak için vardır. Her gelen yönetim vatandaşlarına eğitim konusunda gereken desteği vermelidir. Bir öğün yemeği çözemeyen bakan öğretmenleri ve öğrencileri kaosa sürüklemenin peşinde koşmamalı.
Proje okullarına girebilmenin şartları gibi atanabilmenin de seçicilik anlamında, paydaşların da makul görebileceği koşullar ortaya konulmalı. Proje Okullarına atamayı Milli Eğitim Bakanı yapar, demek keyfiyettir.
Ülkenin geleceği olan gençlerimizin ve onları eğiten öğretmenlerimizin seslerine kulak verilmeli, daha fazla geç kalmadan gereği yapılmalıdır.