Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
16°
Ara

Mal bildirimi / Hesap sorma

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Mal bildirimi / Hesap sorma

Devlet kurumsal olarak oluşmaya başlamasıyla birlikte omuzu kalabalık, yakası kalkık, başı külahlı ve beli silahlı güçleri yurttaştan ayrıcalıklı iltimaslı devlet bürokrasisini oluşturdu. Dağdaki haraminin karnı doyup küpü dolunca saklandığı yere döner. Fakat köydeki, kasabadaki ve şehirdeki eşkıyanın ne karnı doyuyor ne de küpü. Dağdaki eşkıya şayet köyde kasabada ve şehirde destekçisi varsa ayakta kalır. Devleti yönetenler yasalarıyla ve kolluk güçleriyle ulaşamadığı ya da yönetemediği yerlerde bunları devlet görevine çağırır.

Devleti yönetenlerin yaptıkları yasalar ister ceza ister mali yani vergi adıyla angaryaları toplumun sırtına yükler. Yurttaş devletin ceberut baskı ve angaryalarından kaçıp kurtulduğunu sandığında dağdaki haraminin kucağına düşer. Yurttaş için ha şehirdeki ha dağdaki harami hiç fark etmedi angarya, haraç yani vergiyi her halükarda ödemekle “mükellef” oldu. Yurttaş olmayınca angarya yüklenecek vergi/haraç alınacak kimse olmaz. İşte bu nedenle dağdaki ve şehirdeki harami sırtına binecek semirecek ve sömürecek yurttaş topluluklarını bulmada hiç zorluk çekmedi.

“Harami” dili, inancı hatta derisinin rengi farklı diye toplulukları böldü devlet yapılarını böyle oluşturdu. Farklı dil ve inançları olanlar aramızda yaşamak istiyorsa diyerek ayrıca angarya ve haracını/vergisini ödemek zorunda bırakıldı. Toplumu bölenler kurum ve kuruluşlarıyla sözde yaptığı yasalarla düzeni sağlamaya çalışırken kendine dokunulmazlık yani hesap vermeme zırhına büründü. Ayrıca, kendine ve çevresine özel hizmet tazminatı adıyla örtülü ödenekten maddi olanaklar da sağladı.

Devletle iş yapacak ya da ülkeye mal satacak ya da alacak kim varsa vergisi dışında yöneticilerle içli dışlı ortak olmak zorunda. Deli Dumrul gibi köprüden geçenden ve geçmeyenden de vergi almakta birde işine ortak olmakta. Devleti elinde bulunduran egemen güç ile maaşlı/ücretli asker ve sivil bürokrasisi düzenin devamı için yasal ve yasal olmayan angarya ve vergilerle yurttaşların yaşamını yaşanılmaz hale getirdi.

Saltanat sahibi olan güç debdebeli yaşantısını devam ettirirken saray, han ve hamamlar yaptırır bunu bile yurttaşına saldığı vergi ya da işgal ettiği ülkenin haracından yapar. İktidar sahibi yanında bulunan ‘omuzu kalabalık, yakası kalkık, başı külahlı ve beli silahlı’ bürokrasisi görevi döneminde küplerini iyice doldurduğu hatta dolaylı olarak devlete bile borç verdiği görülmüş. Yönetim mekanizmasının başında bu olurken merkez dışında ki bölgede yerel güçler ve bir kısım yurttaş devlet görevine girmek için her şeye boyun eğer. Kendilerini oraya getiren adına görev yaparken kendilerine de bir pay ayırır. Bu nedenle devlete kapağı atan parayı da pulu da bulur. O zamandan bugüne hala söylenen “devlete kapağı atmak” deyimi bu olsa gererek.

Tarihsel süreçte kurulan her devlet, kendinden önce kurulan devletler ve komşu devletlerden mutlaka etkilenmiştir. Dolayısıyla bir kısım özellikler etkileşim sonucunda yeni kurulan devletlerde görülür. Altı yüzyıllık Osmanlı devletinin temellerinde bunu görmemek elde değil. “Başlangıçtan itibaren Selçuklu yönetim kurallarıyla geliştiği, sonraları İlhanlı etkisinin de görüldüğü bilinmekte. Bu devletlerde de rüşvet ve benzer suçların varlığı bilindiğine göre, Osmanlı Devlet ve toplum hayatında bu tür bozuklukların var olduğu da bir gerçek.”

Osmanlının kuruluşundan günümüze kadar hemen her dönem de parasını veren çarkını döndürdüğü gibi küpünü de doldurmaya devam eder. Çandarlı Halil’in Osmanlı’nın Bizans’a saldırmaması için rivayete göre rüşvet aldığı; Kanuni döneminde ünlü vezir Pargalı İbrahim’in hediyesiz iş yapmadığı rivayeti bilinmekte. Sadece bunlar mı birçok paşa, vali ve vezir “hediyesiz” görüşme bile yapmadığı bilinirken yurttaşın devlete vergi dışında bunlara “hediye” verme bir zorunluluk halini almış.

Cumhuriyet Osmanlıdan sadece borçlarını almadı onun alışkanlıklarını da aldı. Bu duruma bir çözüm bulmak için kamu kurum ve kuruluşlarına atanan ya da seçilen her kim olursa olsun göreve başladığı gün “mal beyanı” vermek zorunda. Bunun içinde alacak ve borçları da kayıt altına alınır. Görevden ayrıldığında bir değişiklik var mı bakılır.

Mal beyanı sadece kamu görevlisi değil kamu hizmeti gören dernek, meslek odası, sendika ve bunlar gibi kurumlara seçilen ve atananda mal beyanı vermek ile mükellef. 3628 sayılı Kanun gereğince mal bildirimi yasaca belirlenmiş.

Geçenlerde yazılı ve görsel haberlerin manşetlerinde bir devlet kurumunun eski üst düzey yöneticisinin mal varlığı adliyelik olmuş. Bu kişi işe başlarken sıradan bir memurdu 2024 de “müthiş bir servetle emekli” olmuş. Sıradan bir memurun bu kadar variyeti olması manidar. 12 Eylül’ün askeri faşist darbesinin havacı generali Şahinkaya’nın variyeti ülke sınırlarını bile aşmıştı. Peki, bir belediye başkanının bir politikacının hatta bir sendikacının göreve başlarken verdiği “mal beyanı” ile görevi bıraktığındakini karşılaştıra bilir miyiz?

Yasalar kamusal temelde toplumun çıkarına işler. Yurttaş ekonomik ve sosyal olarak zor koşullarda yaşarken seçilen ve atananlar arasında “birileri” deve yüküyle mal ve mülk sahibi olmakta.

Devletin yasaları ve hele ki “cumhuriyet savcıları” ve diğer adli ve güvenlik görevlileri görevleri gereği kamusal sorumlulukları var. Bu nedenle birilerinin resmi ücret/maaş kazançlarının dışında mülk edinenlere sizce hesap sorma ve dokunma zamanı geldi mi?

Ülkede yoksulluk dibe vururken birileri “saatlerini” göstermekte.

Bunlardan hesap soracak mı?


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *