Nedenini bilmediğimiz duygular

Çocukluk döneminde anne baba tutumlarının önemi büyüktür. Aşırı korumacı tutum, kısıtlayıcı, cezalandırıcı, reddedici ve tutarsız ana baba tutumlarının varlığına maruz kalmış çocuklarda kaygı ve korku yoğun şekilde gelişir. Kaygı ve korku birbirinden farklıdır. Kaygı, uzun süreli ve geleceğe yönelik iken korkunun kaynağı bellidir. Buna karşı korku hissedildiği an, kişi tüm baş etme savunma mekanizmalarını bu korkuyu defetmek için kullanmaya başlar. Çocukluk döneminde yaşadığımız olumsuz ebeveyn tutumları sonucu bastırdığımız ve bilinç dışına yerleşen bu korku duygusunun ardında kalmış ya da ardına gizlenmiş birçok duygu da yatar. Örneğin sevgi açlığı, değersizlik ve suçluluk duyguları gibi. Biz bu eksikleri bazen korku şeklinde yansıtır eksikliğimizi gidermeye çalışırız. Duygular bizim için önemlidir ve duygularımızın da hafızası vardır. Sürekli bir eksiği kapatmak için seferber olurken, nasıl bir kısırdöngüye tutsak olduğumuzun farkında olmayız.
Çocukken anne-babamızın bize hakça davranmadığını gördükçe ve sanki onların bir uzantıymışız gibi hissettikçe kendimizi çaresiz ve yalnız hissederiz. Üstelik bireyleşmemiz engellendikçe içten içe onlara kızgınlık duymaya başlarız. Peki, biz bu kızgınlığımızı açıkça yaşayabilir miydik çocukken? Hayır. Çünkü çaresizizdir. Anne babamızın sevgisini, onayını ve desteğini yitirmekten korkarız. Bu sebeple de duyduğumuz kızgınlığı bastırmak zorunda kalırız. Bastırmak zorunda kaldığımız bu kızgınlık duygusu maalesef ki ortadan kalkmaz. Anne babamızın bu tutumları devam ettiği sürece sadece birikir. Çoğu zaman bastırdığımız bu ve bunun gibi birçok duyguyu bilinç dışımıza mal ederiz ve bu duygulardan haberimiz dahi olmadan yaşamımızı sürdürürüz.
Farkında olmadığımız bu kızgınlık ve korku duygusunun bilinç dışımızda tutulması, yaşamımızda bu duyguları bir şekilde yaşadığımız gerçeğini değiştirmiyor. Korku, suçluluk ve değersizlik duygularını nedenini bilmediğimiz şekilde yaşamaya başlıyor ve belki de kimi zaman kendimizi sevgiye bile layık görmüyoruz. Böyle bir durumda kendimizden iyice uzaklaşırız. Kendi benliğimize yabancılaşırız. Çocukluğumuzda anne-babamıza karşı geliştirdiğimiz olumsuz duyguların üstünü kapatmakla başladığımız bu süreç, giderek kendimizden uzaklaşmamıza ve ‘’kendimiz olamamanın’’ suçluluğunu yaşamamıza neden olur. Hiçbir aile, hiçbir çevre dört dörtlük değildir. Hepimizin çocukluğunda mutlaka bir şeyler aksamıştır. Aksar da. Ancak duygularımızı dürüstçe ve açıkça yaşayabildiğimiz bir ailede ve çevrede büyümek anlamlı bir yaşam için şarttır.