Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
25°
Ara

Belediye başkanlık makamları, halkın evi mi, başkanın sarayı mı?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Belediye başkanlık makamları, halkın evi mi, başkanın sarayı mı?

Buradan bu güzel ülkede belediye başkanlığı, başkan yardımcılığı, yöneticiliği yapan bütün seçilmişlere sesleniyorum.

O makamlar sizlere babalarınızdan miras kalmadı sizler de çocuklarınıza devretmeyeceksiniz.

Yarın ilk seçimde kim seçilirse ona devredeceksiniz.

O zaman neden o makamları dedenizin sarayı gibi işgal ediyorsunuz?

Neden, etrafınıza aldığınız besleme koruma ve güvenlik güçleri ile size oy vererek o makama taşıyan insanlarla aranıza çember örüyorsunuz?

Neden, o insanların evi olan belediye binalarının önünü korumalarla, güvenlikle çeviriyorsunuz?

Neden, sizinle beş dakika işi olacak vatandaş ile görüşme tenezzülünde bulunmuyorsunuz?

Bakın söylemek istemiyorum ama ne yapıyım ağzıma geldi mecburen söyleyeceğim, bugün cezaevinde bulunan bütün belediye başkanlarına şimdi gidin sorun ne derler biliyor musunuz?

Keşke burada olmasaydım da dışarda olup kim gelirse gelsin sadece beş dakika değil saatlerce o vatandaşımla konuşsaydım.

Artık uyanın, kaldırın kafanızı ve şöyle bir dakika gök yüzüne bakarak düşünün.
O makamlar kutsaldır.
Halkın evidir.
Orada yaşayanların namusudur.
Kapıları çembere alarak belediyede işi olan insanları geri göndermeyin.
Azarlamayın.
Makam odalarınızı süsleyeceğinize belediye girişlerini süsleyin.
İnsanların rahat edeceği, oturup bekleyeceği alanlar yaratın.
İkramda bulunun.
Nazik olun.
Vicdanlı olun.
Ahlaklı olun.
Yoksa o insanların hakkı sizin burnunuzdan gelir.
Bir bakmışsınız soluğu nerede almışım.
Yapmayın.
Üç günlük dünyada insanları zıvanadan çıkarmayın.

O makamlar sadece ve sadece semboliktir.
Sizler işlerinizi yürütün diye, sizlere sunulan ofislerdir.
Hiç o makamlardan uzaklaşmayacaksınız diye davranmayın.

Bu mekânlar kamusal katılım alanıdır, siyasal gücün sergilendiği semboller değil.
Demokratik sistemlerde yerel yönetimler, halkın en doğrudan etkileşimde bulunduğu kurumsal yapılardır.

Belediye başkanları, yerel ölçekte hem siyasi temsil hem de hizmet üretiminde başrol oynar. Dolayısıyla belediye başkanlık makamlarının fiziki ve sembolik niteliği, demokrasinin yereldeki görünürlüğünü etkiler. Bu bağlamda temel soru şudur: Belediye başkanlık makamları halkın evi mi, yoksa başkanın kendini konumlandırdığı bir kışla ya da saray mıdır?

Belediye başkanlık makamları, seçimle işbaşına gelen yerel liderlerin halkla buluştuğu alanlardır. Demokratik meşruiyetin korunabilmesi için bu mekânların halka açık, ulaşılabilir ve şeffaf olması gerekir. Aksi takdirde, halkın ödediği vergilerle inşa edilen yapılar, yurttaşın değil yöneticinin çıkarına hizmet eden sembollere dönüşmektedir.

Bazı belediyelerde gözlemlenen güvenlikçi yaklaşımlar, başkanlık makamlarını bir tür “kışla”ya dönüştürmektedir. Yüksek güvenlikli bariyerler, kartlı geçiş sistemleri, silahlı personel ve erişimi zorlaştıran bürokratik prosedürler, yurttaşın belediye ile temasını kısıtlamaktadır. Bu durum, demokratik temsil ile otoriter uygulamalar arasındaki çelişkiyi açığa çıkarmaktadır.

Belediye başkanlık makamlarının zaman zaman “saray” niteliği kazandığı da görülmektedir. Lüks binalar, gösterişli makam odaları ve büyük konvoylarla temsil edilen bu anlayış, halkla yakınlaşmak yerine yöneticilerin sembolik güçlerini pekiştirmektedir. 
İdeal durumda belediye başkanlık makamı, halkın evi işlevini görmelidir. Kapısı her yurttaşa açık, sorunların doğrudan iletilebildiği ve katılımcı mekanizmaların desteklendiği bir anlayış, yerel demokrasinin güçlenmesine katkı sağlar. Bu yaklaşım, “katılımcı demokrasi” kuramıyla da uyumludur.

Belediye başkanlık makamları ne bir kışla gibi halktan izole edilmemeli ne de bir saray gibi ihtişamın sergilendiği mekânlara dönüştürülmelidir. Aksine, bu makamlar halkın evi niteliğinde, mütevazı, şeffaf ve katılımcı bir şekilde örgütlenmelidir. Böylelikle yerel yönetimler, yalnızca hizmet üreten değil, aynı zamanda demokrasi kültürünü güçlendiren yapılar olarak işlev görebilir.

Günümüzde bazı belediye başkanlarının, kamusal alanlarda dahi paralı korumalar ve özel güvenlik görevlileri eşliğinde hareket ettiği gözlemlenmektedir. 
Belediye başkanlarının güvenlik ihtiyacı anlaşılır bir durumdur. Ancak güvenlik gerekçesiyle sürekli özel koruma ordusu ile dolaşmak, belediye başkanlarını halktan uzaklaştırmakta, onları sıradan bir yurttaşla temas edemez hale getirmektedir.

Paralı korumalar ve yüksek maliyetli güvenlik hizmetleri, yalnızca fiziksel değil, sembolik olarak da halk ile yönetici arasında bir set oluşturmaktadır. Yurttaş, belediye binasına girdiğinde ya da başkanı şehirde gördüğünde, onun ulaşılmaz bir figür olduğunu hissetmektedir. Bu durum, demokrasinin temel ilkelerinden olan “temsilde yakınlık” ve “hesap verebilirlik” anlayışıyla çelişmektedir.

Katılımcı demokrasi kuramı, yurttaşın yönetime doğrudan erişim ve katılım imkanına vurgu yapar. Belediye başkanlarının halk yerine özel güvenlik duvarlarıyla çevrilmesi, bu erişim imkanını zayıflatmaktadır. Böylece belediye makamı, bir “halkın evi” olmaktan çıkıp güvenlik bariyerleriyle korunan bir “yasak bölge”ye dönüşmektedir.

Umarım bu yazımı okuyarak ve o makamların kendilerine miras kalmadığını düşünerek belediye başkanlarımız ve yöneticilerimiz kendilerine çeki düzen verirler.
Yoksa yarın onlar için de çok geç olabilir.

Benden söylemesi!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *