Yönetmen, senarist, oyuncu, müzik yapımcısı, köşe yazarı, siyasetçi... 7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da dünyaya gelen Sırrı Süreyya Önder, tüm hayatını mücadeleyle geçirdi, bugün yaşamını yitirdi. 62 yıllık yaşamı boyunca cezaevlerinde işkenceyi de gördü TBMM’yi yönetecek yetkileri de, küçük yaşta babasızlığı da baba olmayı da, milyonlarca seyirciyi topladığı filmleri de, haksızlığa seyirci kalmamak için kolları sıvamayı da... Yaşamı uğruna ölecek kadar ciddiye almayı da, en acı hatıralarda gülmeyi ihmal etmemeyi de...
Ya babam hapisteydi, ya dayım
Kendi anlatımıyla kentteki birkaç sosyalist aileden birinin çocuğu olarak Adıyaman'da dünyaya geldi. 8 yaşındayken kaybettiği babası Ziya Önder, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Adıyaman örgütünün kurucularındandı. Dayısı ise Nurculuk hareketinin kurucusu Said-i Nursi'nin "talebesiydi". Bu durumu “Kentin neredeyse tek Nurcusu tek komünistine bacısını vermiş. Benim bu ülkenin toplumsal kodlarını çözmem bu akrabalık denklemiyle oldu. Çünkü ya babam ya dayım ya da ikisi birden içerideydi. Ama ikisi birden dışarıda nadir oldu” diye anlatan Önder, çevresindeki herkesin ana dilinin Kürtçe olmasını ise “Bir başkasının dilinden bir şey anlayamamanın, onun üzüntüsüne onun dilinde bir şey söyleyememenin ne demek olduğunu öğrendim” diye aktarmıştı. Kürtlerin yaşadığı ayrımcılığı hep kendi yaşamından anılar, espriler ve empati yöntemiyle anlatan Önder, 2014’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın “Nerelisiniz?” sorusuna “Adıyamanlıyım, çok affedersiniz Türk'üm, tedavi oluyorum” diye yanıt verecekti.
İlk kez lisede tutuklandı
Orta öğretim yıllarında, babasından kalan bazı edebiyat kitaplarıyla sol fikirlere yöneldi. Devrimci, sosyalist gruplar içinde yer aldı. 1978 yılında Adıyaman Lisesi'nde öğrenciyken Maraş Katliamı'nı protesto için düzenlenen bir gösteriye katıldığı için ilk kez tutuklandı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazandığında ise onun için yeni bir dünyanın kapısı da aralanmış oldu. Yıllar sonra bir belgeselde “Ben bir öğünde 3 çeşit yenebileceğini ilk defa Ankara Siyasalın kantininde gördüm” diye anlatacaktı. Ankara’da siyasi faaliyetlerin içerisinde aktif şekilde yer alan Önder, hem gizlenmek hem de geçimini sağlamak için bir pavyonda Dilberay’ın arkasında saz çalmıştı. Ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte yeniden cezaevine girdi. Bu kez gözaltında 2 ay yoğun işkence gördükten sonra, Mamak Cezaevi'ne gönderildi. 7 yıl sonra hapisten çıktığında ise Türkiye çok değişmişti. Cezaevi çıkışında annesine haber veren amca oğlunun telefon görüşmesini “Bir kulübede durup jeton attılar. Doğrudan Adıyaman’la görüştüler. Bu beni dumura uğratmıştı. Bu ne biçim bir gelişmişliktir?” diye anlatan Önder, televizyon karşısındaki şaşkınlığını ise şu sözlerle dile getiriyordu: “Teknik olarak imkansız demiştim.”
Daha iyi anlatmalıymışız
Fakat onu asıl sarsan değişiklik darbeden sonra halkın durumuydu. Memleketi Adıyaman’a gittiğinde kimsenin selam vermediğini anlatan Önder, bunun kendisini üzmekten ziyade öfkelendirdiğini söylüyor, “Daha iyi anlatmalıymışız” diye ders çıkarıyordu. Uzun yıllar sonra Beynelmilel filminden bir replikle yaklaşımını şöyle anlatıyordu: “O sana bakmıyorsa sen onun baktığı yere git. Bugün de baktıkları insanların yerden konuşmaya devam ediyorum.”
Sinema ve yazarlık hayatı
Önder sinema hayatına ilk adımlarını, babasını kaybettikten sonra kentin tek fotoğrafçısında çırak olarak çalışması olarak görüyordu. Çocukluğundan beri okumaya, sinemaya, yazmaya olan yoğun ilgisini cezaevinden sonra çalıştığı farklı işlerde de sürdürmüştü. Barış Pirhasan'ın senaryo kursuna katıldıktan sonra senaryo yazarlığına yoğunlaştı. 2006'da "Beynelmilel" filminin senaryosunu yazdı. Filmin hem yönetmenleri arasında, hem de filmde oyuncu olarak yer aldı. Otobiyografik özellikler taşıyan film büyük beğeni topladı. 2008'deki "O… Çocukları" filminin senaryosunu yazdı. "Emret Komutanım", "Sis ve Gece", "Ada: Zombilerin Düğünü", "F Tipi Film", "Ejder Kapanı", "Mar", "Düğün Dernek" ve "Yeraltı" gibi filmlerde senarist, yönetmen, senaryo danışmanı ve oyuncu olarak yer aldı. 2010'da Birgün, ardından Radikal Gazetesindeki köşe yazıları ilgiyle takip edilen Önder, İslamcı-muhafazakâr kesimle de diyalog geliştirebilen biri olarak dikkat çekiyordu. Özellikle Ülke TV'de "Meksika Sınırı" programında konuk olarak, Kanal 24'teki "Kafa Dengi" programında programcı olarak performansı, Önder’e yönelik ilgiyi yaygınlaştırdı.
Ben ağaçların da vekiliyim
2011'de parlamenter siyasete giren Önder, o dönem Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku'nun İstanbul’dan seçilen milletvekilleri arasındaydı. Ardından Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) saflarında yerini aldı. 2013 yılında bu Kürt siyaseti ile sol-sosyalist parti ve örgütlerin yer aldığı blokun kurduğu Halkların Demokratik Partisi'ndeydi. HDP'nin eş genel başkan yardımcısı oldu.
2013'teki Gezi Parkı eylemlerinin başlangıcındaki tutumu hafızalara kazınan Önder, diğer göstericilerle biber gazına maruz kaldı, hatta omzuna biber gazı kapsülü isabet etti ve hastaneye kaldırıldı. Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesini engellemek iş makinalarının önünde duran Önder, “Ben ağaçların da vekiliyim” dedi.
İmralı’dan Dolmabahçe’ye...
Türkiye'de 2013-2015 yılları arasında ise Kürt sorunu için başlatılan “çözüm süreci”nin en aktif isimleri arasındaydı. İmralı’da Abdullah Öcalan ve Kandil Dağı'nda PKK ile yapılan görüşmelere katılan Önder, 2013 yılında Diyarbakır’daki tarihi Newroz’da Öcalan'ın “Silahlı unsurlarımız sınır ötesine çekilsin” çağrısını yaptığı mektubunun Türkçe metnini okumuştu. 2014 ve 2015 Newroz’larında da Öcalan'ın mesajını okuyan isim yine Önder oldu. Meydanlarda “silahlara veda” mesajını okuyan Önder, 28 Şubat 2015 yılında dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP'nin İmralı heyeti arasında yapılan görüşme sonrasında bir ortak metni okudu. Önder’in okuduğu 10 maddelik Dolmabahçe Mutabakatı, daha sonra iktidarın devirdiği çözüm masasının ulaşabildiği son noktaydı. Çünkü Kürt sorunu ve barışın en geniş kesimlerce tartışıldığı bu politik atmosfer iktidarın işine yaramamıştı. HDP 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde Türkiye çapında Meclise girebilmek için yüzde 10 barajını yıkarak, yüzde 13’ten fazla oy aldı. AKP'nin ilk defa tek başına iktidar olmamasına yol açan bu seçimlerin ardından, bugün “korku atmosferi” diye adlandırılan sürecin düğmesine basıldı. Canlı bombaların meydanları kana buladığı bu sürecin ardından 1 Kasım’da tekrar edilen seçimlerin kazananı AKP ve MHP oldu.
Yeniden cezaevi
15 Temmuz darbe girişiminin ardından 4 Kasım 2016’da HDP’ye yönelik bir siyasi darbe yaşandı. OHAL sürecinde HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın arasında bulunduğu milletvekilleri ve birçok Kürt siyasetçi tutuklandı. Sırrı Süreyya Önder de 6 Aralık 2018'de “terör propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklandı. Kandıra'daki cezaevine kendisi giden Önder, “Yaşananlar iç karartıcı gibi gözükse de güzel günler bütün ülke için yakındır aslında. Ettiğimiz her laf, yürüttüğümüz bütün çabalar onurumuzdur" dedi. 4 Ekim 2019'da serbest bırakıldığında ise “Ne zaman ülke topyekun demokratikleşme, barış yolunda adım atarsa sevincimizi o zaman yaşayabiliriz” dedi.
Barışın postacısı da olurum
Barış yolunda atılacak adımlar konusunda ise aradan 5 yıl geçmesi gerekecekti. Serbest bırakıldıktan sonra HDP’yi kapatma davasında hakkında siyasi yasak istemiyle yargılanan Önder, 2023 seçimlerinde yeniden İstanbul milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. Ancak bu kez TBMM Başkanvekilliği görevini üstlendi. Her kesimle kolay diyalog kurabilmesi, hazır cevap ve esprili üslubuyla gergin genel kurul salonunun bazen yatıştıran, bazen toparlayan, bazen de sözünü sakınmayan ismi oldu. 2024 yılında Meclis’in açılışı ise ona yeniden İmralı Adasına giden yolu açacaktı. İktidarın iç cepheyi güçlendirme çağrılarını, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önce yıllardır demediğini bırakmadığı DEM Parti ile tokalaşması, ardından tüm memleketi şok eden çıkışı izledi. Bahçeli “umut hakkından” dahi bahsederek Öcalan'a "örgütü lağvet, Meclis'te DEM Parti grubunda konuş" dedi. Bir yandan kayyımların atandığı, iktidarın baskılarını artırdığı bir süreçte Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan yaklaşık 10 yıl sonra İmralı yoluna düştü. Özellikle en son cezaevine girdiğinde artan sağlık sorunları zaman zaman onu zorlasa da zorunda kalmadıkça bu paylaşmaktan kaçındı. Bir yandan Öcalan’la, iktidarla ve siyasi partilerle barışı konuşmaya, halka barışı anlatmaya çalışırken, diğer yandan da TBMM’deki görevini sürdürdü. Kürt sorununun barış, demokrasi ve hak eşitliği temelinde çözümü için büyük veya küçük demeden her göreve koşması, 2014’de söylediği sözlerle anıldı: “Barışın postacısı da olurum. Uğruna canımı da veririm. Bugün sevdiklerime yarın sövmem. “
Sağlık sorunları peşini bırakmadı
Sağlık sorunları ne yazık ki peşini bırakmadı. 15 Nisan Salı akşamı geçirdiği kalp krizinin ardından hastaneye kaldırıldı. 62 yaşındaki Önder nabızsız şekilde getirildiği hastanede, aort damarında yırtığın teşhis edilmesiyle saat 23.35'te acil olarak ameliyata alındı. 12 saat süren zor bir operasyon geçirdi. Ancak toplumun her kesiminin umutla beklediği yaşam mücadelesi, 18 gün sonra sona erdi.