Barış sürecinin herkes tarafından heyecanla beklendiğini fakat yaşanan gelişmelerin sonunda samimiyetsiz bir ortam oluştuğunu ifade eden Seyfullah Aydın, partilerin sürece yaklaşımlarını, “Herkesin heyecanla beklediği bir barış süreci yaşayacaktık. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamasından sonra Türkiye’de bir heyecan oluştu. Ben daha çok geldiğimiz noktayla ilgileniyorum. Sürecin iki tarafı var. Bir tarafta AK Parti ve MHP iktidar kanadı, bir tarafta da DEM ve İmralı kanadı var. Zaman tünelinin içinden geçerken bu tarafların nasıl davrandığına göz atıyoruz. Bakıyoruz ki ikisi de samimi değil, barış sürecinin ruhuna uygun davranmamışlar, her ikisi de ne yaptığından emin değil. Hükümet kanadı diyor ki, 'biz İmralı’ya gitmedik'. Oysa sonradan anlıyoruz ki gitmişler. Bunu kamufle etmek samimi değil. Görüşme sonrası 14 sayfalık bir tutanak tutmuşlar ve bunun 10 sayfasını saklayıp dört sayfasını kamuoyuna sundular. Bu da çok samimi bir durum değil. Biz bunlardan anlıyoruz ki hiç kimse, hiçbir taraf ne yaptığından çok fazla emin değil. Çünkü iktidar kanadı, yani taraf bile ikiye ayrılmış. MHP diyor ki bu işi bir an önce sonuçlandıralım sonuca gidelim. AK Parti diyor ki; ' hayır biraz sabırlı olun. Kamuoyunun tepkisini ölçe ölçe gidelim.' Bu aslında şu demek: Çok tepki alırsak bu işi bitirebiliriz de” şeklinde değerlendirdi.
Bu söylemle barış olmaz
Aydın, CHP'nin diğer partilere nazaran komisyon görüşmelerine daha temkinli yaklaştığını ifade etti. Hatta partinin siyasi politikalarına aykırı olmasına rağmen komisyonda yer alınmasını değerlendiren Aydın şöyle devam etti: “Gelelim öbür tarafa, İmralı ve DEM tarafına. Öcalan açıklama yapıyor ve 'Onur savaşını biz kazandık'. Bu tip cümleler barışmak istediğiniz bir taraf varsa eğer, o karşı tarafı inciten bir cümle. Bunu söyleyenle barışamazsınız. Yine bir başka demecinde diyor ki; 'Ulusal devlet çürümüştür.' Cumhuriyetimizle birlikte biz bir ırk devleti kurmadık. Bu ulusal devlet kendisinin vatandaşlık bağıyla bu ülkeye bağlı hisseden herkesi, biz ulus olarak, vatandaş olarak kabul ederek bir devlet kurduk. Bunun çürüdüğünü söylüyor. Biz buradan anlıyoruz ki her iki taraf da nasıl bir girdap içine girdiğinin farkında değil. Buradan nasıl çıkacaklarına dair bir yol haritaları da mevcut değil. Barış sürecinde büyük bir mutabakat olmadı bazı partiler komisyona bile girmediler. CHP'de olaya çok temkinli yaklaştı. Hatta komisyona girmemizin bazı şartları var. Bunların içinde üç tanesi çok önemliydi. Şöyle ki, CHP dedi ki, bütün kararlar üçte iki çoğunlukla alınsın, bu bizim şartımızdır bu yüzde altmış yedi demektir. Bu üçte iki çoğunluk yüzde altmış yediye tekabül eder. Oysa Cumhur İttifakını temsil eden üyelerin sayısı otuzbir kişiydi bu da beşte üç çoğunluk oluyor ama üçte iki olmuyor. Bunu kabul etmediler. Yani CHP'nin alınacak kararlara zerre kadar etkisi yoktur. İki, aldığımız kararlar kamuoyuna açık olsun ne konuştuğumuzu, hangi kararlar aldığımızı kamuoyu bilsin, öğrensin, bu da kabul görmedi. Bir önemli kriter daha vardı o da bu işin muhatabı meclis olsun. Yani öyle İmralı falan, herhangi bir parti böyle yok. Bu iş bizim muhatabımız, yerimiz, çözüm mercimiz meclis olmalı. Bakın bunun üçü de kabul edilmedi. Buna rağmen CHP komisyonda yer aldı. Bunu niçin yaptı siyasetine, politikasına, izleyeceği yol haritasına aykırı olduğu halde.”
Yanlıştan doğru çıkmaz!
Aydın, CHP'nin gerek DEM- İmralı komisyonunda yer alması, gerekse geçtiğimiz seçimlerde kent uzlaşısı adı altında yürüttüğü seçim sürecinde gayet samimi olduklarının da altını çizdi: “CHP'nin bir beklentisi var. DEM seçmeninin kendi partilerinin iddiası olmayan yerlerde bu seçmenin CHP'ye yönelmesi. Bu böyle de olmuş mudur, evet olmuştur” diyen Aydın, “İşte bu sempati sürekli kılmak için CHP istemeyerek de olsa komisyonda yer aldı ama şimdi şartlarından biri de meclis olsun. Oysa komisyon işin tarafını Öcalan’ı taraf yaptı, DEM Partiyi taraf yaptı, meclis baypas edildi. Sadece meclise alınan kararlarla ilgili bilgi verilmeye başlandı. Bundan ötürü de ben barış sürecinin doğru bir süreç olmadığını düşünüyorum. Zaten amacı doğru değil. PKK terör örgütüyle devleti eşitleyerek aynı masada buluşturmanız yanlış. Bir de bunu yaparken birçok yanlışı da bir arada yaşayarak, birkaç yanlıştan bir doğru çıkmaz. Bu çözüm süreci, barış süreci her ne ise arzu edilen neticeye bizi taşımayacaktır. Belki de ayrıştırmayı daha da derinleştirecektir. Hatta komisyonun bile bir sonuca varmadan dağılacağını düşünüyorum. Ben çözüm süreci ile ilgili düşüncem bunlardır” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu güçlü bir figür
İstanbul'da belediyelere yönelik yapılan kayyum atamaları ile ilgili de konuşan Aydın; “AK Parti'nin gerek yerel seçimlerde uğradığı hezimeti, gerekse cumhurbaşkanlığının artık eskisi kadar kolay kazanılmayacağı kanaati oluşunca bir yol temizliğine gidildiğini söyledi: Şimdi bunu yaparken neden önce Esenyurt hedefe konuldu anlayabiliyoruz zaten. Ekrem İmamoğlu’ndan önce toplumda biraz daha kafa karıştıran durumlar var. Kent uzlaşısının bundan payı büyük. Bu geçmişten öğrenilmiş bir yöntemdir. Cumhurbaşkanını ekarte edecek, kendisini yenecek her güçlü figüre karşı öyle bir saldırıyı yapacak potansiyeli hep vardır. Sayın İmamoğlu İBB Başkanı seçildikten sonra çok güçlü figür olmasaydı, kamuoyunda büyük bir karşılık görmeseydi, sıradan biri olsaydı, karşı tarafta 'bizi yenecek' şeklinde bir korkusalmasaydı başına da bu işler gelmeyecekti. Bu iftiralara da maruz kalmayacaktı. Keza Ankara'da da öyle. Orada da genel merkez kanadında belirleyici oldu. Bir de Türkiye’nin bütün illerine yetişmeye çalıştı ve yetişti de. Türkiye’nin öbür ucu Ardahan’da otobüs terminali yaptı; çok küçük örnek veriyorum Erzincan’da başka bir şey yaptı işte Aydın’da başka bir şey yaptı gibi” dedi.
İnanmak istemiyorum
İBB'ye yönelik yolsuzluk iddialarıyla tutuklanan Ekrem İmamoğlu'nun, tutukluluk durumunun siyasi olduğunun altını çizen Aydın, iktidarın oy kaygısıyla buna benzer bir takım operasyonları geçmişte de yaptığını vurguladı. Aydın şöyle devam etti: “Tutuklanan İBB Atılan bu iftiraların büyük bir bölümünün doğru olduğunu varsayalım ki ben inanmıyorum, ben öngörmüyorum böyle bir şeyin varlığına inanmak da istemiyorum. Diyelim ki bu söylenenlerin birçoğu doğru. Hukuk devletinde bunun karşılığı şöyle olur: Siz bir şeyle suçlanırsınız, yargıya gidersiniz, savcılık delilleri ortaya koyar, siz de savunmanızı yaparsınız bir ceza alırsınız bunun infazı için de hukuk gereğini yapar. Bu insanlar tarafından da kabul edilebilir bir durumdur. Ama bu iftiralarla, bu delillerle birini içeriye atmak o kadar zordur ki işe oradan başlarsanız sonuç alamazsınız. Ama önce peşin olarak suçlu olduğuna hükmederseniz onu içeri alırsanız. Kamuoyunun beklentisi şu yönde olur: Bir bakalım tamam içeri alındı da neye istinaden, neye göre, hangi delillere göre diye bir beklentiye girer toplum. Diğer taraftan karşı tarafa da zaman lazım. Bir dahaki seçime rakipsiz girmeniz lazım. En önemlisi de sizi korkutan rakipten! Üç yıl sonra deliller yetersiz olduğu için beraat edersiniz belki içeride suçsuz günahsız yere yattığınız için tazminat da kazanırsınız. Ama altın değerinde olan o süreç iktidarın lehinde geçmiş olur. Bu da sonucu değiştirmez sürdürülebilir olmayan bu durum sürdürülür hale gelmiş olur. Uzun süredir içeride olan arkadaşlarımız, siyasetçilerimizin yargılaması en erken altı yıl sürecek bir iddianame ile muhatap oldular. Bu alışkın olduğumuz bir durum. Eskiden şöyle bir şey vardı: FETÖ'nün kurduğu kumpasla Türk Silahlı Kuvvetlerine darbe vuruldu. Hatta o zamanın başbakanı 'ben bu davanın savcısıyım' diyebiliyordu. O insanlar senelerce cezaevinde kaldı ve beraat etti. Devletten tazminat alanlar oldu.”
Gerçeği yansıtmıyor
Son olarak 2026 yılı için bazı öngörülerini paylaşan Aydın, özellikle geçim sıkıntısı konusunda insanların istediği refaha ulaşamayacağının altını çizdi. Hükümetin öngördüğü enflasyon oranının yüzde 17 değil; yüzde 50 civarında olacağının da altını çizen Aydın “Türkiye'de alım gücü ile doğru orantılı sektörler çok sıkıntı yaşayacak. Bunlardan biri kuyumcular olacak. Bizim insanımız bilirsiniz birikimlerini altına yatırım yapar. Artık bunu alamaz durumda. Bir emekli maaşı onaltı bin ise üç gram altın alamıyor. Kuyumcular büyük bir sıkıntı içine girecekler. Ben Berlin Teknik Üniversitesi’nde ekonomi üzerine master yaptım, işletme fakültesi mezunuyum Ege Üniversitesi’nden. Bunu bilerek söylüyorum, yine küçük yatırımcıları, küçük birikimcileri altına yönlendirmelerini öneriyorum. 2026 yılı büyük sıkıntılara gebe, önce bir kuraklık yaşayacağız bu da bir öngörüm değil bilimsel tespit. Sonra yüksek bir enflasyon. Örneğin hükümetin enflasyon öngörüsüne inandırıcı değil. Hazine ve Maliye bakanı Mehmet Şimşek, 2026 için yüzde enflasyon oranını yüzde on yedi olarak açıklamıştı hatırlarsınız. 17. Fakat diğer taraftan bakıyoruz; hükümet 2026 yılında uygulayacağı cezalara yüzde 50-60 zam yapıyor. Şimdi buradan bir okuma yapıyorum, yüzde 17 enflasyon öngördüğünüz bir takvim yılı içinde siz neden yüzde elli zam yapıyorsunuz? Buradan anlıyoruz ki hükümetin, ekonomi yönetenlerin bile beklentisi yüzde 50 civarında. Malesef emekli ve çalışanların alım gücü dahada azalacağından sıkıntılar yeni yıl da biraz daha artacak. Bu da tabi tüm sektörleri etkileyecek. Ayrıca erken seçim konuşmalarının yeniden gündeme gelmesi söz konusu Tüm bunların yanında ülkem adına yine de umudu kaybetmeden, barış ve refah dolu bir yıl diyorum” açıklamasını yaptı.
AK PARTİNİN ADAYI BİLAL ERDOĞAN OLUR
Türkiye'de gizli saklı konuşulan bir konu hakkında öngörüde bulunmak istediğini belirten Seyfullah Aydın, “Mesela diyorum ki Ak Parti'nin bundan sonraki yerel seçimlerde İstanbul'da CHP adayının karşısına çıkartacağı aday Bilal Erdoğan. Biliyorsunuz Ak Parti'de Tayyip Erdoğan’dan sonrası için muhtelif yorumlar, öngörüler mevcut. Genel başkanlık için damadı Berat Albayrak, Hakan Fidan, Süleyman Soylu'nun isimleri geçiyor. Ben bunların hepsini atıyorum bir tarafa ve diyorum ki Tayyip Erdoğan, Bilal Erdoğan dışında hiç kimseye ne partisini ne de kazanmış olduğu mercileri asla devretmez. Yegane aday, Bilal Erdoğan’dır. Tabi Bilal Erdoğan’ın da hikayesi bu işi omuzlamaya yetmiyor. Yani TÜRGEV başkanı olmak AK Parti’nin genel başkanı olmaya yetmiyor. Bir hikaye yazması lazım. Eğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başkan olursanız veyahut başkan olmasanız bile aday bile olmanız bir hikaye yazdığınız anlamına gelir” dedi.
DEVLET ASLA UNUTMAZ!
Son günlerde büyük şirketlere, yayın organlarına ve ünlüler camiasında yaşanan gözaltı ve soruşturmaları da değerlendiren Aydın, devletin gayrimeşru bazı olayları kısa zaman için görmezden gelebileceğini ama asla cezasız bırakmayacağını söyledi. Aydın, “Medyaya olan ya da siyasilere zıplayan spor kulübü başkanlarına kadar inen bir gözaltı süreci var. Önce holdingler, ünlülerden başlayalım. Siz zannetmeyin ki devlet, istihbarat teşkilatımız kimin ne yaptığını bilmiyor. Hangi şirketin gayrimeşru yola saptığını, hangi ünlünün kötü alışkanlığı olduğunu biliyor. Peki devlet seksen milyar gayrimeşru bir paranın bir holding kasasına girdiğini nereden biliyordu? Devler görmezden gelebilir ama unutmaz. Bir gün canını sıktığınız bir dönemde sizin nerenizden, paçanızdan nasıl tutacağını bildiği için tepenize çöker. Siz de yasal olmayan faaliyetlerinizden ötürü kendinizi savunamazsınız” diye konuştu.
SEYFULLAH AYDIN KİMDİR?
Seyfullah Aydın 1958 yılında Ardahan'da doğdu. Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Üniversitesi'nden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi işletme fakültesini bitirdi. Berlik Teknik Üniversitesi'nde ekonomi üzerine master yaptı. 2004-2017 yılları arasında Avcılar Belediye Meclis Üyesliği, Avcılar Kent Konseyi Başkanlığı görevlerinde bulundu. Ayrıca CHP Avcılar Kurucu İlçe Yönetim Kurulu Üyeliği, CHP İstanbul İl Yöneticiliği yaptı. Aydın, serbest ticaret ve müşavirlik işleri ile ticari hayatına devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.