Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
13°
Ara
Damga Bakırköy Haberleri "Susturulmak istemiyoruz!"

"Susturulmak istemiyoruz!"

CHP Bakırköy İlçe Başkanlığı, '25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü' nedeniyle, bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiği geleneksel yürüyüşünü Özgürlük Meydanı'ndan başlattı. Okunan basın açıklamasının ardından konuşan İlçe Başkanı Gizem Başaran Arslan, “Bizler koruma kararlarının uygulanmasını istiyoruz. Biz barıştırılmak istemiyoruz. Biz susturulmak istemiyoruz" dedi

Okunma Süresi: 6 dk

CHP Bakırköy İlçe Başkanlığı, bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiği geleneksel yürüyüş öncesi Özgürlük Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Hep birlikte Özgürlük Meydanı’ndan başlayarak Ebuziya Caddesi’nde ellerinde “Kadına şiddete dur de”, “Katledilen kadınlar isyanımızdır”, “Adresimi gizli tut, failimi değil” yazılı dövizlerle slogan atan partililer, vatandaşların alkışları arasında yürüyüşünü tamamladı. Kadın Kolu Başkanı Günay Mamati, CHP Kadın Kolları Genel Başkanlığı’nın 81 il ve ilçede düzenlediği ortak basın açıklamasını okudu. Mamati, “Adaletin, eşitliğin, emeğin, özgürlüğün yılmaz savunucuları her zaman kadınlar olmuştur” diyerek, şiddetsiz bir dünya için durmadan mücadele eden, inatla direnen, inancını kaybetmeyen kadınlar olduklarını söyledi. Mamati, “Ne yazık ki son yıllarda kadınlar, kan donduran şiddet olaylarına maruz kalıyor. Kadınlara tecavüz ediliyor, cinayetlere intihar süsü veriliyor, adli makamlar tarafından kadın cinayetleri örtbas ediliyor ve maalesef failler korunuyor. Ama bu zihniyet yeni değil; kadınlar yüzyıllardır sadece kadın oldukları için öldürülüyor. Faillerin ise hepsi erkek. Savunmalarına bakıyoruz; ekonomik zorluklar, çeşitli bağımlılılar, bozuk psikolojiler, kadının eve geç gelmesi, sevgi bahanesi vb. mesnetsiz bahaneler. Kadınların öldürülmelerinin nedeni çok sevilmeleri veya psikolojik rahatsızlıklar değildir. Maruz kaldığımız şiddetin yegane sebebi ataerkil düzen ve erkek egemen zihniyettir. Bu ataerkil düzeni ayakta tutanların hesap verme zamanı geliyor” dedi.

Kadını güçsüz görüyorlar

“Ne hikmetse hep erkekler cinnet geçiriyor, hep erkekler tahrik oluyor” diyen Mati, “Peki cinnet geçiren, psikolojisi bozulan, madde kullanan bu erkekler neden askerde komutanlarını, işyerlerinde patronlarını, evde babalarını öldüremiyor? Çünkü güçlerinin yetmeyeceğini biliyorlar. Ama kadını güçsüz, savunmasız bir nesne olarak görüyorlar. Bütün vahşetin kaynağı budur. Yolumuz hala uzun olsa da kadınlar özgür olana kadar bu mücadele durmayacak. Sadece Ekim ayında 27 kadın cinayeti işlendi. Erkek şiddeti ile hayatları ellerinden alınan, hayalleri ve geleceğe dair umutları çalınan tüm kadınları buradan saygıyla anıyorum. Rojin'in babası kızını koruyamayan devletten artık sadece adalet istiyor. Ayşe'nin ikiz kardeşi Esra, onun mücadelesine rağmen onun sesini duymayan, görevini yapmayan iktidardan artık sadece adalet istiyor. Bu sorumluluk hepimizin omuzlarındadır. Öldürülen tüm kadınlar için adalet sağlanana kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Bu ülkede kadına yönelik şiddet yalnızca bir güvenlik sorunu değil bir hayatta kalma mücadelesi. Çünkü iktidarın politikaları ve söylemleri erkek şiddetini besliyor” ifadelerini kullandı.

Şiddette birinciyiz

Mamati, “Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçe görüşmelerinde Bakan hanım bir OECD verisine bütçe sunumunda yer verdi. Sayın Bakan; bir OECD verisi ile övünüyorsunuz oysa OECD verilerinin tamamına bakarsanız kadına şiddette yüzde 38 ile OECD birincisi olduğumuzu da görürsünüz. 15-49 yaş aralığında partner şiddeti OECD ortalamasında yüzde 23'ken ülkemizde bu oran yüzde 32. Yani neredeyse her üç kadından biri en çok güvendiği kişi tarafından şiddet görüyor. Üstelik kadına ayrılan bütçeyi bile kullanmıyorsunuz. Yılın ilk yarısında bütçenin yüzde 60'tan fazlası öylece duruyor. Kız çocuklarının çocuk yaşta evlendirilme oranı Hollanda, İzlanda, Danimarka gibi ülkelerde binde 1iken, ülkemizde yüzde 4,8. Bunlar da OECD verisi bunları da söyleyin lütfen. Peki neden bu kadar kadın öldürülüyor; çünkü İstanbul Sözleşmesi'ni bir gecede feshettiler, çünkü 6284'ü etkin bir şekilde uygulamıyorlar. Devlet mekanizmalarını her geçen gün daha da çürütüyorlar. En önemlisi bu iktidarın zihniyeti, politikası kadın düşmanı” diye konuştu.

Erkeklere teşekkür

Basın açıklaması sonrası konuşan CHP Bakırköy İlçe Başkanı Gizem Başaran Arslan, öncelikle kadın mücadelelerine omuz veren eşitlikçi tüm erkeklere teşekkür ederek, “Mücadele diyorum. Çünkü kadınlar çalışabilmek için, başarabilmek için ve hatta yaşayabilmek için çok derin bir mücadele veriyorlar” dedi. “Peki kadınlar ne ile mücadele ediyor?” diyen Başaran Arslan, “Kadınlar iktidarın önleyemediği erkek egemen Türkiye ile mücadele ediyor” ifadelerini kullandı. Arslan, “Kadınlar için 6284 sayılı Türkiye'de uygulanmayan bir kanun vardı. Vardı diyorum, çünkü Türkiye'de polisler, kolluk kuvvetleri ve yargı bu kanunu uygulamıyor. Kadınlar koruma talep ediyor. Tıpkı Emine Bulut gibi. Emine Bulut oğlunun gözü önünde ‘ölmek istemiyorum’ diye haykıra haykıra maalesef öldü. Ama ölmeden önce boşanmış olduğu kocasından korunmak için polise sığındı. 'Beni tehdit ediyor, öldürecek biliyorum, korunmam lazım' dedi. Ama polis, 'Ben koruma talebi verecek kadar önemli bir şey görmüyorum' dedi. Yani biz kadınlar olarak 6284 sayılı kanunun adını bilmek zorunda mıyız bu ülkede? Değiliz ama eğer uygulansaydı, tıkır tıkır işleyebilseydi bilmiyor olacaktık” dedi.

Ölüme terk ettiler

CHP Bakırköy İlçe Başkanı Gizem Başaran Arslan, risklerden söz ederek, “Buradaki risk, buradaki katil, buradaki haksız durum, bir erkeğin bozulmuş psikolojisi mi? Buradaki risk koruma kararlarının uygulamamasında. 6284 sayılı kanunun eskimiş bir kağıt gibi dosyalarda kalmasında. Oysa ki eskiden 'İstanbul Sözleşmesi yaşatır' diye bağırırdık. Şimdi diyoruz ki 'Yahu İstanbul Sözleşmesi yaşatırdı be kardeşim, yaşatırdı.' İstanbul Sözleşmesi kadınları korurdu. Ama iktidarın kadın düşmanı zihniyetinden dolayı bir gecede, tek bir adamın tek bir imzasıyla kadınları ölüme terk ettiniz. Bu asla ve asla ihmal değildir. Bu bir tercihtir. Kadın politikasının uygulanmamasının tercihidir. Bizler koruma kararlarının uygulanmasını istiyoruz. Biz barıştırılmak istemiyoruz. Biz susturulmak istemiyoruz ve biz görmezden gelinmek istemiyoruz.

UNUTMADIK UNUTAMAYIZ

Geçtiğimiz günlerde cesedi bulunan Rojin Kabaiş'i hatırlatan Gizem Başaran Arslan, “Dediler ki bu kız intihar etti. Babası 'Benim kızımın cesedinde darp izleri var. Araştırılsın' dedi sonra araştırdılar. İki ayrı erkeğin DNA'sına rastladılar. Yani bu kız tecavüze uğramış arkadaşlar. Van Gölü'nün yanında darp ede ede öldürmüşler. Yani bu kanunlar uygulanmıyor dostlar. Şule Çet bir gökdelenin tepesinden aşağı atıldı. Faili intihar etti dedi. 'Ona bunu yapmamaya ikna etmeye çalıştım ama durduramadım' dedi. Sonra kadınlar yürüyüşlere başladılar, kimse gökdelenin tepesinden öyle tek nefeste atlamaz dediler. Ve nitekim Şule'nin katili yine yalan söyledi. Saatlerce mahkemede konuştu, kravatını taktı, inandırmaya çalıştı. Eğer kadınlar bu mücadeleyi vermeseydi bugün Şule de intihar eden genç bir kadın olarak anılacaktı. Boşanmış olduğu eşinden, sevgilisinden, tanıdık bir erkek şiddetinden bahsediyoruz ya. Peki Ceren Özdemir'in ne suç vardı? Evine doğru giderken kapısının önünde 14 ayrı suç kaydı bulunan ve hatta bir çocuğun canına kastetmiş, cinayet işlemiş bir adamın keyfiyle öldürüldü. Hiç tanımıyordu mesela failini. Canı sıkılan bir ruh hastası tarafından öldürüldü. Peki, Özgecan Aslan. Unutmadık, unutamayız değil mi? Bu kız minibüsten inen son kadın olmanın bedelini ödedi. Bir minibüs şoförünün ruh hastalığıyla, tecavüzüne, baskısına, direnmesine karşı da hayatından oldu. Buradaki risk, buradaki hata bir kadının gece dışarıda olması mı? Ya da kıyafeti mi? Buradaki risk iktidarın elimizden tek gecede çaldığı İstanbul Sözleşmesi'nde” eleştirisinde bulundu.

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *